Yirmi üç yıllık hayatımın yarısından fazlası bozuk kalbim sayesinde yaşamayı dilediğimin tamamen aksi yönünde geçmişti. Bilirsiniz. Hastaneler ya da görmekten bıktığınız beyaz önlüklü doktorlar. Bunları bir yere kadar görmezden gelmek kolay, çünkü nankörlük edip de iyi olmanız için uğraşan kişilere ya da kuruma burun kıvırmak burnu havada bir hergelenin yapacağı türde hareketler. Ki ben her ne kadar bunaldığım sağlık sorunları ya da geri kalan her şey yüzünden olduğu düşünüldüğü üzere hayattan daha bu yaşında bıkmış biri gibi bir izlenim verdiğim söylenilse dahi kendi içinde az buçuk mutlu sayılan biriydim. Kimsenin bunu doğrulamasına ihtiyacım olmaması itiraf ediyorum ki gerçekten de şahane bir şey. Muhtemelen biri elime bir megafon verse ve sesimi bir dakikalığına tüm dünyaya duyurabileceğimi söylese, kurduğum cümle bundan başka bir şey olmazdı. Tabii eğer gerçekten nefessiz kalıp yıldığım bir güne denk gelirse, o başka. O zaman megafon ile yalnızca eşsiz küfürlerimi duyurabilirdim...
13 yaşımda takılan pile alışalı yıllar oluyordu. Yenilikleri yadırgayan bir yapım yoktur, ki buna rağmen o tuhaf aygıtı içimde barındırmak o kadar da kolay üstesinden gelebildiğim bir şey olmamıştı. Yine de ara sıra cozuttuğu günler dışında pilime olabilecek en iyi şekilde alışabilmiş olmam çok da şaşılası değil. Sevmediğim birkaç özelliği var, kabul. Her ay doktora gitmek gibi bir zorunluluğum olması bunlardan birisi (zorlandığım bir dönemden geçtiğim taktirde bunu sayısı haftalara düşmüyor değil). Ya da yapmamam gereken bir şey yaptığımda, koşmak gibi, ya da göğsüme aldığım bir darbe (orta okuldayken sinirini bozduğumu idda eden bir çocuk müdüre yeminler ettiğim üzere tam da bilerek voleybol topunu üstüme atmıştı, çok da acısız bir hatıra sayılmazdı) sonucu duyabileceğim yüksek miktarda fiziksel acı. Yerli yersiz ötmelerini hiç saymıyorum.
Aslında bakarsak bu yeni sayılabilecek bir özellik. Pek de anlamlandırabildiğim söylenemez... Tamam, öncesinde de kalbimdeki pil ile bağlantılı kol saatimin öttüğü olmuştu ki o saat ben pili aldıktan dört yıl sonra devreye girmişti (doktorum, 17 yaşımdayken elinde son model gibi gözüken bir kol saati ile geldiğinde ne işe yaradığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama gerçekten havalı göründüğünü düşünmüştüm). Babamla nadir de olsa ettiğimiz bazı kavgalar, ya da genelde sorun yaşamadığım arkadaşlarımla tartıştığım nadir günlerde, saysam topu topu bir elin parmaklarını geçmezdi çalar saat gibi ötmeleri. Onun dışında olası bir sorun olduğunda, pilin bağlı olduğu kablolar herhangi bir problemle karşılaştığında veya tüketmem gerekenden daha fazla tuz tükettiğimde uyarıyordu beni. İlk seferinde korkup çok endişelenmiş, ve daha fazla ötmesine neden olmuştum. Ama azdı işte. Görmezden gelinebilecek bir şeydi.
Şimdiyse tüm o zamanlardan daha fazla ötüyordu. Saçma bir şekilde.
15 yaşımdayken üstünden iki yıl geçmesine rağmen hâlâ gerçekten işe yaramaz bir organa sahip olduğumu, onu daha düzgün hale getirmek için yapay bir zımbırtıya ihtiyacım olduğunu tam olarak kavrayamamış bir haldeydim. Üstüne, ergenlik dönemleri. Okul, olmayan arkadaşlarım, sergilediğim, herkese tuhaf gelen iletişim sorunlarım, tüm o gerginlik... Bilirsiniz. Böyle şeylerle uğraşırken ne yediğime ya da onun kalorisine dair pek bir şey düşünmüyordum. Dolayısıyla yürürken ayak parmaklarımı bana göstermeyecek bir göbekle hayatıma devam ediyordum. Onunla bir problemim yoktu, benim aksime başkalarının var gibiydi. 16 yaşımda bunu yeni bir takıntı haline getirdim, o zamanlar kalp pili ve beraberinde getirdikleri sorumluluklara daha fazla alıştığım için buna vaktim fazlasıyla vardı. Bir gün, sınıfta (tamamen yüzeysel bir bakış açısıyla söylüyorum ki) benden daha fazla kiloları olan bir kız acıktığımda belimdeki simidi yemem gerektiğini söylediğinde, işleri kendi kendime iyice sapıtacak hâle getirmiştim. Ama bir sorun vardı. Elimde olan kalple spor yapmam tam anlamıyla imkansızdı. Çözümü aç kalmakta bulmak ne kadar mantıklıydı, orası tartışılır. 17 yaşımda yan döndüğünde onu göremeyeceğiniz kadar bir kağıtla benzerlik gösteren sıska kızlardan hallice bir görünüme geldim. Bununla gurur duymuyorum ama en azından dönüp de kendine bakmadan benim görünümüme laf edecek insanlardan kurtulmuştum. Bir bakıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
glam ✪ʲⁱᵏᵒᵒᵏ
Fanfiction/Tamamlandı/ Kookmin ✪ İlk görüşte aşk değil. İlk kavgada aşk. ヅ 20.10.19/-22.12.20