"Natasha benim götüm mü büyük? Bak doğruyu söyle, alınmayacağım."
Natasha bazen anlayamıyordu bu çocuğu. Durup dururken, hem de sanki çok önemli bir şey soracakmış gibi, gözlerini kocaman kocaman açmış ona bakan çocuğa garip garip baktı. Nereden çıkmıştı bu saçma soru şimdi?
"Tatlım sen iyi misin? Nereden böyle bir kanıya vardın?"
Tony ağlamaklı bir ses çıkartarak kafasını sıraya gömdü. "Büyük işte değil mi? Cevap bile veremiyorsun!"
Kızıl saçlı kız, en yakın arkadaşının yeni yetme bir ergen olmasını kendisine yediremedi bir kaç saniye. Bu çocuk harbiden salaktı. İleride otuzlu yaşlarına geldiklerinde, eski günleri yad etmek için bir araya toplandıklarında, anlatacakları şeyler muhtemelen Tony'nin evrendeki en zor ergen olduğuyla alakalı anılar olacaktı.
Kafasını sıraya gömmüş, ağlama krizine yaklaşık yirmi saniye kalan çocuğun omzuna destek olmak için sıktı Natasha. Kim bilir yine ne saçma sapan sebepleri kafasına takmış ve gelmiş burada ağlıyordu.
"Tony senin kıçın dünyanın sekizinci harikası bebeğim. Sendeki malzeme bende yok."
Tony, sanki Natasha'yı hiç duymamış gibi kafasını kaldırdı ve tekrar sertçe sıraya vurdu. "Salak Tony." Sonra tekrar vurdu. "Aptal Tony." Muhtemelen alnı moraracaktı ama tekrar vurdu. Sonra tekrar, tekrar ve tekrar.
Natasha çocuğun kafasını zapdetmeye çalışırken Tony ağlaya ağlaya kendini kızın elinden kurtarmaya çalışıyordu.
"Steve bana kilo aldın iyice, götün yarım dünya kadar oldu dedi Natasha!"
Aman Tanrım, bundan büyük dert mi olur? Görüyor musunuz millet, insanlar ne acılarla uğraşıyor. Siz hâlâ derdim var deyin. Yazık ki ne yazık.
Natasha, Tony'nin asıl derdini anlarken gözlerini devirdi. Bir gün Tony'nin bu aptal aşk hayatına gözlerini devirmekten, gözünün o hâlde kalmasından korkuyordu. Hatta bu hareketi o kadar çok yapar olmuştu ki, geçen gün kendisine sınavında başarılar dileyen bir öğretmenine gözlerini devirmişti. Adam iyi niyetle söylediği cümlesinin karşılığında böyle bir şey beklemiyor olacaktı ki, neye uğradığını şaşırmıştı. İşte bunların hepsi baş belası Tony'nin suçuydu.
"Ağlamak istiyorum. Ölmek istiyorum. Çok kötü hissediyorum kendimi, çok kötü, çok kötü, acayip kötüyüm şu an!"
Tony bağıra bağıra ağlarken, ona peçete uzatan bir kızı kendine çekti ve sarılarak ağlamasına kaldığı yerden devam etti.
Natasha, Carol'un omzuna ağzını burnunu silerek saçma sapan zırlayan Tony'e baktı onaylamayan bir ifadeyle.
"Tanrım acilen buraya zelzeleler yağdır ne olur! Ölmek istiyorum! Hepimiz ölelim, KAHROLALIM İSTİYORUM!"
Natasha daha fazla dayanamayarak sırasından bir hışımla kalktı. Tony arkasından nereye gidiyorsun diye bağırıyordu.
O gerizekalı Steve'i dövecekti.
***
Natasha her ne dediyse yapardı.
Esmer çocuk bunun, Steve önünde kanayan burnuna peçete bastırırken ve acıyla inlerken bir kez daha farkına varıyordu.
"Eli de ağırmış."
Tony ellerini önünde birleştirmiş, mahcup bir şekilde önündeki sarışın oğlana bakarken mırıldandı. Kendini suçlu hissediyordu. Natasha'nın yanında çok ağlayıp zırlamasaydı bunların hiçbiri olmazdı. Ama şimdi, Natasha da abartmıştı yani. Şuna bir bakın, dağ gibi adamı yıkmıştı.
Steve alaylı bir şekilde gülmekle yetindi. "Hadi ya, nasıl farkettin? Çok zor olmuş olmalı bu tespiti yapmak!"
Tony sadece yarım saat önce götü başı dağıtarak ağladığı için hâlâ burnu akıyordu. Alıngan bir şekilde burnunu çekti.
Steve'in yanında ölmüş gibi yatan Bucky'e de bakınca, olmayan vicdanı cız etti. Garibin hiçbir suçu olmamasına rağmen, Natasha hazır görmüşken sadece zevk uğruna onu da bir güzel benzetmişti. Hatta asıl Steve'i dövmesi gerektiğini unutmuşa benziyordu çünkü Bucky'nin durumu Steve'den beterdi. Çocuk yattığı yerde inim inim inliyordu.
"Sen de laflarına dikkat etseydin Steve. Natasha'nın bana ne kadar değer verdiğini biliyorsun?"
Steve burnuna bastırdığı peçeteyi hışımla çekti. "Tanrı aşkına Tony. Daha geçen gün bana, sadece sana günaydın demeyi unuttuğum için dünyanın en kalpsiz insanı olduğumu söyledin."
Tony hâlâ sorunun nerede olduğunu anlayamamıştı. O bunda bir gariplik görmüyordu?
"Ya Steve olabilir böyle şeyler. Ne oldu, yoksa LANET OLASI BİR GÜNAYDIN DEMEK ÇOK MU ZOR GELDİ!"
Küçük çocuğun birden oturduğu yerden zıplaması ve ayaklarını yere vurarak tepinmesiyle Steve neye uğradığını şaşırdı. Ve ah, bir yandan da cırlıyordu.
"Tony ciddi misin şu an? Son zamanlarda gerçekten saçmalıyo-"
Steve daha sözünü bile tamamlayamadan Tony odada dolaşarak eline bir peçete aldı ve sümkürdü. Ah Tanrım, tekrar zırlamaya başlarsa Natasha bu sefer gerçekten Steve'i gebertirdi.
"BENİ NE KADAR ÜZDÜĞÜNÜN FARKINDA MISIN!"
Steve şu dakikalarda ölmek istiyordu. Ama yine de en sabırlı ses tonuyla konuştu.
"Tony bağırmayı kes ve sakin o-"
"BENİ İYİCE BAŞINDAN SAVMAYA ÇALIŞIYORSUN!"
"Aman tanrım Tony, sana ne oluy-"
"HAYIR YANİ ÇOK BIKTIRDIYSAM SÖYLE!"
"Tony-"
"BENİ HİÇ SEVMİYORSUN!"
"BAĞIRMAYI VE SAÇMALAMAYI KESER MİSİN ARTIK!"
Sabır da bir yere kadardı. Küçük çocuğun acayip tiz ve kulak tırmalayıcı sesinden sonra, Steve'in kalın ve bariton sesi odayı doldurduğunda, Tony hemen susmuştu. Elindeki peçeteye sümkürmeyi bırakarak hafif tırsmış ve incinmiş bir ifadeyle Steve'e baktı. Büyük olan anında yaptığı şeyden pişman olmuştu.
"T-tamam."
Tony kekeleyerek oturduğu yerden kalktı. Kişiliğini yansıtmayan hareketler yaptığının ve etrafındaki insanları bıktırdığının o da farkındaydı. Ama Steve'i sevdiğini kabullendiği günden beri sinirleri iyice gerilmişti. Nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Elindeki peçeteyi çöp kutusuna fırlattı ama isabet ettiremedi. Steve'nin olduğu tarafa bakmadan eğilerek yerden çöpü aldı. Düzgün bir şekilde içine attı. Daha fazla kendini rezil etmeden kapıdan çıkmayı planlıyordu.
Adımlarını hızlı bir şekilde revirin çıkış kapısına yönlendirdiğinde, bileğinin kuvvetli bir şekilde çekilmesi ile durmak zorunda kaldı.
"Bu şekilde gitme, üzgünüm."
Steve isterse bir lafıyla kırıyordu, ama yine bir lafıyla toparlayabiliyordu. İsterse üzüyordu. Ama dünyanın en güzel gülümsemesini de yine o yerleştiriyordu yüzüne. Tony Steve'e karşı ne ara bu kadar savunmasız hâle geldiğine şaşırıyordu. Onun hareketlerine göre mutluluğuna yön verir olmuştu.
"Asıl ben üzgünüm Steve. Bir daha böyle saçma sapan davranmayacağım."
Bileğini çekmeye çalıştı ama başaramadı. Steve'in söyleyecekleri bitmemişti demek ki. Büyük olan, yatıştırıcı bir sesle konuştu.
"Ayrıca seni seviyorum."
Tony bu lafı dakikalar önce, "beni hiç sevmiyorsun" diye cırladığı için söylediğini biliyordu. Steve onu sevsin istemiyordu. Ona aşık olsun istiyordu.
"Elbette seviyorsun," diye ağzında geveledi. Bileğini kurtarmayı başarabilmişti sonunda. Kapıya yönelirken son bir kez daha konuştu. "ama benim istediğim şekilde değil."
Sonra da çıkıp gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i love you 3000 | stony
FanfictionTony Stark dahi bir çocuktu ve bu saçma salak okuldan nefret ediyordu. Ona göre lise başlı başına bir saçmalıktı. Ah, bir de Steve Rogers vardı tabii... Mükemmel çocuk. Ama Tony için bu saçma salak okuldaki en uyuz öğrencilerden biriydi. Kıçının dib...