"Sen bu çocuğa yanık mısın, değil misin onu söyle bakalım bana."Bucky hâlâ sızlayan burnuna buz tutarken, koltukta yayılmış bir şekilde yatıyordu. Ama yine de merak ettiği soruyu sordu efkarlı bir ruh hâline bürünmüş arkadaşına. Steve eve gelir gelmez kendini yüz üstü yere atmıştı. Evet, salonun ortasında, tam yarım saattir yüzüstü bir şekilde yatıyordu.
"Bucky, kendimi tam bir pislik gibi hissediyorum."
Steve'in sızlanan sesine duyduğunda, Bucky kaşlarını havaya kaldırdı. "Hayatım, sen öyle deyince birden aklıma ne geldi biliyor musun? Okulun yarısını elden geçirdiğim ve hiçbiriyle bir haftadan fazla takılmadığım." Bucky hatırladığı anılarla yüzünü buruşturdu iki saniyeliğine. Sonra burnuna bastırdığı donmuş makarna kutusunu çekti ve ciddiyetle, yerde iki seksen uzanmış arkadaşına döndü. "Ve sen o zamanlar yapma Bucky, o insanların da bir kalbi var diyordun."
Bucky ne kadar şeytana şeytanlık dersini öğretebilecek kapasitede bir şeytansa, Steve de bir o kadar melekti. Gelmiş burada 'çik kiti bir insinim' diye bik bik ötemezdi.
"O yüzden, bu odada kendini pislik gibi hissedecek bir insan varsa, defol git buradan ve beni hislerimle baş başa bırak."
Steve, iki saniyeliğine kafasını yerden kaldırdı nefes alabilmek için. Sonra tekrar yüzüstü kendini yere gömdü ve sızlanmaya devam etti.
"Beni rahatlatmak için kendini yerme."
Bucky ağlamak istiyordu. Bu çocuk cidden melekti. Üşenmeden kalktı ve Steve'in yanına çökerek alnına bir öpücük kondurdu. Sonra tekrar kendini koltuğa fırlattı. Donmuş makarna kutusunu sızlayan burnuna bastırdı. Burnunun kırılmadığına şükrediyor, şükrediyor ve tekrar şükrediyordu. En yakın zamanda bir kiliseye gidip orada da şükredecekti. Natasha'nın eli ciddi anlamda ağırdı.
"Steve, sana sorduğum sorunun cevabını biliyorum ama yine de soracağım. Tony'i yanında sevgilin olarak istiyor musun?"
Artık şu iki aptal varlığın kavuşmasını her şeyden çok istiyordu. Ömründen ömür gitmişti bir Steve'in bir de Tony'nin yanında hiçbir şeyden haberi olmayan salak taklidi yapmaktan. Gerçi salak taklidi yaparken çok da zorlanmıyordu çünkü bilirsiniz Bucky de çok da akıllı sayılmazdı.
Steve, "NE DİYORSUN SEN YA, KOCAM OLARAK İSTİYORUM, EŞİM OLARAK İSTİYORUM, HAYATIMI ONUNLA GEÇSİN İTİYORUM-" diye bağırmak istiyordu o dakikalarda. Gidip Bucky'nin ağzını burnunu kırmak istiyordu böyle densiz bir soru sorduğu için. Ama vazgeçti, henüz o kadar uçmamıştı.
"Hı-hı." Diye mırıldandı onun yerine sadece. Arkasından Bucky'nin, Steve'nin kusmak istemesini sağlayacak bir şekilde garip sevgi sesleri ve 'şapşal şeey' dediğini duydu. Bazen o maço ve alfa karakterinin altında nasıl bu kadar cilveli bir adam yattığına anlam veremiyordu.
"Yani resmen bu çocuğu seviyorsun mu cidden?"
"O ne biçim devrik bir cümle ya."
"Aşıksın mı?"
"Sussana sen."
"Bak bence sen ne yap biliyor musun? Git öp onu hemen. Seviyorum de, bundan sonra benimsin de. Sıkıysa elin başka birinin eline değsin de. Bak o zaman nasıl bacaklarını çatır çutur kırıyorum de. Tony erir zaten böyle düşüncesiz ve pislik gibi davranan insanlara, biliyorsun."
"Onun hakkında böyle konuşma. O daha küçücük bir çocuk."
"İ dihi kiçicik bir çicik dediğin insan aylar önce, tuvalet sırasını sen kaptın diye üstüne işemeye çalışıyordu hatırlatırım. Eğer ben gelip seni kurtarmasaydım, ileride çocuklarınız 'babamla nasıl tanıştınız' diye sorduğunda ağlaya ağlaya 'babanız çok zalim bir adamdı' adlı konuşmayı yapıyor olurdun. Neyseki seni böyle iğrenç bir anıdan kurtardım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i love you 3000 | stony
FanfictionTony Stark dahi bir çocuktu ve bu saçma salak okuldan nefret ediyordu. Ona göre lise başlı başına bir saçmalıktı. Ah, bir de Steve Rogers vardı tabii... Mükemmel çocuk. Ama Tony için bu saçma salak okuldaki en uyuz öğrencilerden biriydi. Kıçının dib...