«Selam Jack,teklifimi kabul ettiğin için teşekkür ederim.»
«Teşekküre gerek yok Finn.»
«Ayakta kalma, lütfen otur.»
Ve işte Jack'in istediği an gelip çatmıştı.Onu paranoyaya sokup kendisine danışmaya itme taktiği işe yaramıştı. Şimdi ise karşısında sevdiği çocuk kendisine kendisi hakkında danışacaktı. Üstelik şehrin en sessiz ve harika kafesinde.
Bundan daha güzel bir fırsat olamaz, diye düşündü Jack. Hayatının en güzel ikinci günüydü bugün.
«Korkmaya başladım Jack,beni tanıyor.Sadece bir hayranın olması gerektiği gibi değil. Kimsenin bilmediği bir gömleğimi bilecek kadar hem de...»
«Belki bir arkadaşın söylemiştir. Sizinkilere hiç sordun mu?»
«Sordum, hiçbiri bilmiyor...»
«... Biliyor musun Finn, bence endişe edecek bir şey yok.»
«Nasıl yani?»
«Papazariler?Onlar yırtıcı sırtlan gibidir. Bir saniye dahi olsa gözden kaçırmazlar.»
«Belki haklısındır... Ama kafama takılan bir nokta var Jack... Kim bu?»
Jack iki elini masanın üstünde birleştirdi. Ne zaman gergin olsa bunu yapardı: Parmaklarıyla oynamak.
«Seni seven birisi?»
«Sadece sevse keşke.Paranoyak oldum.»
«Haklısın.Aşk insanı kör eder derlerdi ya. Belki ondandır.»
«Belki... Kimseyi üzmek istemem.İşin sonunda üzülecek.»dedi Finn.Kollarını bağdaştırmış, çatık kaşlarla kahvesinden çıkan dumanlara bakıyordu.
Başını biraz daha eğdi Jack. Kocaman açtığı güzel gözleriyle pür dikkat Finn'i izliyordu.
«Neden üzülecek olsun?»
«Onu sevebileceğimi sanmıyorum.»
«Neden?»
«Çok basit. Onu tanımıyorum. Daha önce hiç görmediğim biri.Tamam, beni seviyor, fakat ben onu sevmiyorum. Ayrıca o erkek. Yani... Bilmiyorum, onu sevemem.»dedi Finn. Sesinde acelecilik ve gerginliğin belirtileri vardı.
Başını kaldırdı kırmızı sweatshörtlü oğlan. Belki belli etmiyordu ama kalbi acımıştı işte.
«Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?»Jack'in ses tonu öyle farklı çıkmıştı ki, Finn bir an olsun karşısındakinin Jack olduğunu fark edemedi.Gözüne çok yorgun gözükmüştü bir an dahi olsa.
Finn hiçbir şey demedi. Sadece karşısında oturan genci izledi.
Kapişonunu her dakikada bir çekiştirip durmasını,ortamın havası yüzünden kıpkırmızı olmuş yanaklarını,küçücük elleriyle hiperaktivitesini gizlemeye çalışmasını.
«Killing me softly...»
«Efendim Jack?»
«Hiçbir şey...»
Hiçbir şey dedi Jack. Senin için hiçbir şey, benim için ise pek çok şey oldu bu gece.
Fakat bilmiyordu ki Finn, masanın altından çalan jazz müziği shazam ile bulmuştu bile.
En sonunda ikisi de evlerine dağılmıştı. Jack kulaklıklarını takmıştı. Kafa dağıtmaya çok ihtiyacı vardı.
Finn ise kendi kendine söylenip durdu o gece. Yüzünde anlamsız bir sırıtış vardı.
«Evet Jack. Killing me softly...»
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jazz the way you are «Fack»
Short Story«Müziğe ayak uydurmak zorunda değiliz.Sen kollarımda olduğun sürece hiçbir şeyin önemi yok.» __________ _____ __