|Take Five|

285 28 30
                                    

Son derece güneşli ve normal bir gündü.İnsanların bazıları yakıcı güneşin sıcağından korunmak için başlarını klimalı evlerinin kapısından  uzatmazken,kimileri de soluğu dışarıda bulmuştu.Sokaklara ve parklara meyve suyu ve dondurma tezgahları kuranlar da bu durumu kar elde etmek için kullanıyorlardı.Gülüşen insanlar ve duyulmayan hoş bir müzik ile doluydu sokaklar.

Jack için böylesinse güzel bir günü Finn ile geçirmek çok güzeldi.Tabi çok kalabalık olmayan sokaklarda takılmaları gerekiyordu yoksa insanlar onları asla rahat bırakmayacaktı.

Finn, on dakikadır kaykayıyla son süratle yeni bir hareket yapmaya çalışan Jack'e baktı.Bu çocuk asla ama asla beş dakina boyunca yerinde duramıyordu.İçinde öyle bir enerji vardı ki bazen Finn onun özel bir nükleik içecek içtiğini, bunun sayesinde tükenmek bilmeyen bir motivasyonu olduğunu düşünüyordu.

Tabi fantastik düşüncelerinin doğru olmadığını, Jack'in doğuştan böyle olduğunu biliyordu.

Ama içindeki sıkıntının nedeni bu değildi.Uzun bir süredir bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı ve canını sıkıyordu.Normalde bu tür havalarda dondurma yemek en sevdiği şeylerden biriyken, yememişti. Müzik dinlemek,eğlenmek ve iyi vakit geçirmek...

İçinden hiçbiri gelmiyordu.

Önünde kaykay süren ve kendine okuduğu bir kitabı anlatan Jack'i izledi.Dinlemiyordu,sadece aklı ıslak pamukla dolmuş gibiydi.

«Rover, oyuncak köpek,gerçek bir ejderhaya dönüşüyor biliyor musun? Bence çok havalı-»

Başını kaldırıp Finn'i izlemeye başladı.Suskunluğunu yavaş yavaş o da fark ediyordu ve endişeliydi.Bu endişesini ona belli etmemeye çalışıyordu ama günden güne daha da değişiyordu bu durum.

Jack hikayeyi anlatmayı bıraktı, çünkü Finn'in zaten dalgın olduğunu ve onu dinlemediğini biliyordu.Sadece sorun ne ise onu bilmeyi çok isterdi. Çünkü birbirini seven insanlar zorlukları beraber aşmalıydı.

Jack bunları düşünürken kaykayı ne kadar hızlı sürdüğünün farkında değildi.

«Jack.»diye seslendi Finn.Rüyalar aleminden uyanarak.

«Evet Finn.»dedi Jack.Arada sırada gülümseyerek Finn'e bakıyor,gözlerini masumca kırpıyordu.Bu “Yerimde duramadığımı biliyorum, lütfen bana kızma” demenin gizli yoluydu.

«Şu lanet olası kaykayı daha hızlı sürersen eğer, en sonunda yüz üstü yeri boylayacaksın.»

«Evet ama ben bunu her g-»

Siyah saçlı olan derin bir nefes alıp elini yüzüne vurdu.Bunun olacağını biliyordu.

«Aferin.»

«Sen seslenmesen düşmeyecektim» dedi Jack. Kanayan dizlerini kendine çekmişti,arada sırada sevgilisine kaçamak bakışlar atarak.

Finn'in sinirli bakışlarını görünce başını öne eğdi tabi.Her halükarda düşeceğini ikisi de biliyordu çünkü.

Ama bilerek düştüğünü sadece Jack biliyordu.

«Bir bakayım.» diyerek önüne eğildi Finn.Sinirli bakışlarını atmayı da ihmal etmeyerek.Yanında taşıdığı gazlı bezi -ki eğer yanınızda Jack varsa bu kesinlikle gerekliydi- nazikçe dizine bastırdı.Kanamanın bir an önce yavaşlamasını ve onu eve götürmeyi istiyordu.

Jack ile birlikte olalı pek fazla zaman geçmemiş olsa da sanki yıllardır onunlaymış gibi hissediyordu.Çok kısa bir zamanda birbirlerine o kadar çok alışmışlardı ki...

Tek eliyle yaranın üstüne sımsıkı bastırırken diğer eliyle yere oturmuş sevgilisinin başını nazikçe kaldırdı. Canının yandığı yüz ifadesinden belli olan Jack,acısını umursamadan karşısındakinin gözlerine bakmıştı.

O gözlere böyle bakabilme hayalini kurmuştu çok uzun bir zaman,asla o günlere dönmek istemiyordu.

Jack'in bakışları her şeyi anlatıyordu. Derdi ne ise onunla konuşmasını kendisine daha fazla soğuk davranmamasını istiyordu.Ve gözlerinin içine öyle bir baktı ki Finn'in bunu anlamaması imkansızdı.

Finn ise anlatmaktan çok, kendini anlamaya çalışıyordu.Aklında bazı sorular vardı ve canı sıkkındı.Jack'in yanlış bir şey yapmadığını kendisi de biliyordu ama yine de hislerini paylaşmak hiç içinden gelmiyordu.

Ve onun cevap bekleyen bakışlarına karşılık vermedi, hiçbir şey söylemedi.Kaşlarını belli belirsizce çatıp ayağa kalktı.

Jack şaşkınlıkla açılan gözlerini yere indirdi.İçine kocaman bir boğa oturmuştu sanki, boğazı düğümlenmişti.

Her zaman düşerim, diye düşündü. Her zaman düşerim.Tıpkı pazartesi ve ondan önceki çarşamba, cuma ve cumartesileri olduğu gibi.Her zaman düşerdim ve o ise her zaman yanıma gelirdi.Bana iyi bir fırça atar ve yaralarımı sarardı.Canım hiç yanmazdı çünkü hep gülümserdi.Birkaç haftadır olduğu gibi umursamaz davranmazdı. Konuşma çabalarıma karşılıksız kalmazdı.
Eğilir ve her seferinde dudaklarımdan öperdi.Sonra birlikte tekrar gülerdik.

Jack sessizce teşekkür etti.Gözlerini ona doğru çevirmiyordu çünkü az önce Finn vermek istediği mesajı vermişti.

Konuşmak,takılmak veya herhangi bir şey yapmak istemiyordu.

Jack bir şey sormadı.

Finn ise karşılık vermedi.

Sadece sessizce evin yolunu tuttular.Yolda hiç konuşmadılar,ikisi de ne diyeceklerini bilmiyordu.Jack, Finn'in sorununu yeterince fark etmiş;Finn ise suskunlukta yeni bir çığır açıp bakışlarını kaçırmıştı.Aslında amacı onu kırmak değildi ama ne yapacağını bilmiyordu.Soğuk davranmazsa Jack mutlaka söylemesi için onu zorlardı.Bu yüzden istemese de yapmıştı işte.

Başını yavaşça Jack'in olduğu tarafa çevirdiğinde içinin burkulduğunu hissetti.Tahmin ettiği gibi sadece yere bakıyordu ve kollarını kendine sarmıştı.Çıt çıkarmadan yürüyordu, normalde asla susmayan genç.

Finn, Jack'in evinim önüne geldiklerinde Jack geçsin diye bahçe kapısını açtı.Bir yandan kendisine son bir umutla bakan sevgilisini izliyordu.

Finn konuşmadı; sadece eğilip,onun alnına özür dilercesine,hafif bir buse kondurdu.

Jack onun bir şey söylemeyeceğini anlayınca daha fazla dayanamayacağını hissetti.Her şey güzel giderken birden böyle davranmasına, üstelik ne olduğunu kendisinden saklamasına anlam veremiyordu.

Arkasına bakmadan eve girip kendini salonun ortasındaki koltuğa bıraktı.Nefes almayı unutmuş gibiydi sanki.Üstelik bu durumu nasıl düzeltir onu da bilmiyordu. Eskiden platonik olmak kolaydı.Asla gerçek olmaz gözüyle baktığı her şey şimdi elindeydi ama hayallerini kurtaramazsa yaşanmışlıkların ağırlığı dayanılmaz olacaktı.

«Yine dizini yaralamışsın Jackie.Annenin sözünü bir kez olsun dinlesen... Çok acıyor mu?»

«Evet...Acıyor... Ama orası değil.»

Son cümleyi çok kısık sesle tekrar etti.

Jazz the way you are «Fack»Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin