Dönmek... Mümkün mü artık dönmek?
Onca yıllardan sonra, yeniden yollara düşmek?Jack D. Grazer, gün batımında odasında defterine yazılar karalıyordu sıkıntıdan.Uzun bir süredir sadece müzik dinliyor, odasından dışarı sadece yemek ve tuvalete gitmek için çıkıyordu.
Uyumak istemiyor, bütün gün yatıyordu. Canı sıkılıyor ve eskisi gibi olmak istiyordu ama bu durumu düzeltmek için herhangi bir adım atmıyordu.Adım atmak bile ağır geliyordu son günlerde, nefes almak bile yoruyordu onu.
Tam anlamıyla boşluktaydı.
Olmamış yaşamlar, eksik yarınlar.
Kolu ağrıyana kadar bırakmadı elinden siyah mürekkepli kalemi.Yazmak ve dinlemekten başka neyi vardı ki?Birkaç hafta içinde çok fazla zayıflamıştı, iştahı da eskisi gibi değildi artık.
Finn ile o günden beri çok fazla görüşememişti. Genelde ikisi de aynı anda müsait olmuyor, daha dürüst bir şekilde açıklanacak olursa Finn her şeyden kaçıyordu.
Jack'in sevgi dolu bakışlarına gözleri ile karşılık verse de, ruhen yanında yokmuş gibiydi.Konuşmuyor, bulduğu ilk fırsatta toz oluyordu.Başını yana yatırıp pencereden dışarı baktı.
Batan güneş bütün güzelliğini bulutlara yansıtıyordu. Altın sarısı ve kırmızı saçmalar perdede adeta dans ediyordu.
Acaba o beni hiç sevmeseydi, bu hissin nasıl bir şey olduğunu bilmeseydim, bu duruma hiç düşmez miydim diye düşündü.Evet, düşmezdim dedi kendi kendine.
Sevginin nasıl bir his bıraktığını öğretti bana, bilmediğim bir şeyi özleyemezdim.«Bazı şeyler yaşadıkça anlam kazansa da canı acıtmaktan geri kalmıyor.»
Güneş tamamen batana, etraf şehrin ışıklarına ve gökyüzünün karanlığına dönene kadar pencereden dışarıyı izledi. Yaşadığı şeyler bir daha hiç geri gelmeyecek gibi hissediyordu. Su üstüne yazılan bir yazıydı sanki Jack'in ismi, Finn için.Zamanla uçup gitmişti. Geriye unutulmayan güzel anlar ve hayal kırıklıkları kalmıştı.
Tamamlanmayan yarınlar kalmıştı geriye işte, en çok da bu can yakıyordu.Jack biliyordu ki bir daha asla onun gibi birini görmeyecekti. Kimse kalbine onun dokunduğu gibi dokunamayacak, onun kırdığı gibi kıramayacaktı onu.Kimsenin kolları onunki gibi huzur dolu, sıcak olmayacak;kimsenin yokluğu bu kadar soğuk hissettiremeyecekti.Gözlerini kapatır kapatmaz bir damla göz yaşı süzüldü yanaklarından. Hemen eliyle geri sildi, çok ağlamıştı ama artık ağlamak istemiyordu.
Masanın üstüne dağılan kalemleri ve defterleri toplamaya koyuldu.Müziğin sesini kısmasıyla birlikte yatağının başucunda duran telefonu bir kez titreşti.Başını tekrardan masadaki dağınıklığa çevirdi yarım kalan işini tamamlamak için.Tam müziğin sesini tekrar açacaktı ki telefonu tekrardan birkaç kez titreşti.
Derin bir nefes verip masaya ilerledi. Merakına yenik düşüp duruyordu işte.Yerinden kalkıp bıkkınlıkla yatağına ilerledi.Telefonu eline almasıyla birlikte derin bir nefes aldı, bu sefer mesaj hiç beklemediği birinden gelmişti çünkü.
Finn:Hazırlan, en güzel kıyafetlerini giy.
Finn: Attığım konuma gelebilir misin, saat 23:30 civarı?
Finn:Lütfen, pişman olmayacaksın, söz veriyorum.
Tamam.
Derin bir nefes aldı, bunu kesinlikle beklemiyordu.Eğer aklı salim olsaydı istemiyorum gibi bir cevap yazabilirdi ama sadece tamam demekle yetindi. Ne olacağını da merak etmiyor değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jazz the way you are «Fack»
Short Story«Müziğe ayak uydurmak zorunda değiliz.Sen kollarımda olduğun sürece hiçbir şeyin önemi yok.» __________ _____ __