7-Başlayamayan başlangıçlar

670 85 18
                                    

Jisung pes etmeyi sevmezdi. Kısacık hayatında binlerce sefer pes etmişti fakat bunlar pes etmeyi sevmemesine engel değildi. İyiye ulaşmak uğruna vazgeçmek bir avuç beceriksizlikten başka bir şey değildi onun için. Annesi, babası ve belki de diğer sevdikleri... Hepsi Jisung'u uyarırdı. Onun genç olduğunu söylerlerdi. Kanı tazeydi ve hiçbir şey için düşünümezdi. Ama Jisung katılmıyordu. O hayatın gerçekleri ile erkenden yoğurulmuştu. Gözyaşları suyu olmuşu hamurun. Mutluluğu ise unu.

Bu yüzden SM binasının önünde kendine oldukça güvenir bir şekilde duruyordu. Seçmelere girecekti. Bundan ailesinin bile haberi yoktu. Zaten olsa izin vermezlerdi. Minik oğullarının hayatını böyle yerlerde bitirmesini istemezlerdi. Bu sebeptendir ki Jisung habersiz bir şekilde seçmelere katılmıştı.

Onun gibi kanı taze gençler Jisung'u geride bırakıp binaya girmişti. Jisung ise girmek için kendini hazır hissedemiyordu. Girecekti, buna emindi. Ama ne zaman gireceğini bilmiyordu. Sadece kocaman SM logosunda gözlerini gezdiriyordu.

×××××

"Donghyuck'u nereden tanıyor hyung? Sorsana." Mark oturdukları masada sertçe ayağını sallıyordu. Karşısında ise Taeil vardı. Mark'ı sakinleştirmeye çalışıyordu.

Dans odasında geçen konuşmadan sonra Mark çok sinirliydi. YangYang Donghyuck'u tanıyordu ve üstüne, Donghyuck SM'e girmişti. Bunu nasıl yapabilirdi! Mark onun idol olmak istemediğini sanardı fakat yanılmıştı. Hemde çok. İçinde bir yerlerin oldukça acıdığını hissetti. Aylar öncesinin acısı yeniden kendini göstermişti. Gözlerinin önüne Donghyuck'un ondan ayrılış sahnesi geliyordu. Ellerini saçına geçirdi ve derin bir nefes aldı. Seviyordu. 4 ay öncesi gibi, onun uğruna ölecek kadar.

Taeil elini Mark'ın omzuna koydu. "Mark, neden bu denli sinirlendin? Hani atlatmıştık? Hani geleceğimize bakacaktık?" Mark hiddetle ayağa kalktı. "Atlatmadık hyung! Sadece kendimizi avuttuk. Kabul edemedik onların bize destek olmamasını. Tek yaptığımız bir şey yokmuş gibi davranmak. Ama sikeyim ki var, deli gibi seviyorum ben hyung. Her gece uyumadan önce resimlerine bakıyorum. Bir yerine bir şey oldu mu diye annesi ile konuşuyorum gizliden gizliye. Ben Donghyuck'dan vazgeçemedim, sen Johnny hyungdan vazgeçtiysen bilemem." dedi ve masadaki telefonunu alıp kafeyi terk etti.

Taeil ise yeniden hissettiği ile orada kalakalmıştı.

+++++

"Chenle hadi ama!" Renjun arkasından gelen çocuğa seslendi. "Alt tarafı kafeteryadan 8 şişe su alacağız. Bak tek gitme diye bende seninle geldim ama bir dahakine bu böyle olmaz. Çok yavaşsın."

Chenle ise Renjun'u duymazdan gelmiş, bıkkın bir şekilde yürümeye devam etmişti. Yorgundu. Saatlerdir çalışıyorlardı. Chenle A takımının bu denli zor bir programı olduğunu bilmiyordu. Ona seçmelerden sonra A takımına girdiği söylendiğinde kısa bir sürenin ardından çıkış yapacağını düşünmüştü ama temele bakılırsa hepsinin alması gereken birçok ders vardı. Yine de biliyordu, yapacaktı.

Şu an A takımında 6 kişi vardı. Sicheng, Jungwoo, Renjun, Jaemin, Donghyuck ve Chenle. Bu altılı şimdiden herkesin gözdesiydi ve herkes çıkışlarına kesin gözüyle bakıyordu. Yakında ise bir kişinin daha aralarına katılacağını öğrenmişlerdi.

Renjun en sonunda arkasını döndü ve elini beline koyarak 2 metre gerisinden gelen Chenle'ya baktı. "Çocuk, zaten yorgunum, bir acele et istersen."

Renjun böyleydi, farklı. Çinli olmasına rağmen bir Koreli edasıyla konuşurdu ve konuşurken Kore Atasözlerini kullanırdı. Bazen Koreli insanların bile bilmediği kelimeler söyleyebiliyordu. Aynı zamanda bu onu asi ve gergin bir insan olarak gösteriyordu. Renjun asi ve gergin olmanın aksine biraz mükemmeliyetçiliğe sahip olgun biriydi. İnsanlar onun yaşını karşılamadığı fikrindeydi. Aslında haksız sayılmazlardı, yalnız kalmak onu olgunlaştırmıştı.

Cries in a Cool Way::NCTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin