Sungchan için son anda gruba eklenmek ani olmuştu. Hayranların onu bu denli sevdiğini bilmiyordu. Yine de şu an burada olmayı onlara borçluydu.
İlk sahneleri için makyanları yapılıyordu. 4 üyenin acele ile etrafında koşan makyaj ve saç ekibini izledi. 8 kişi sahneye çıkmaya hazırdı. Kendisi hazırlanma sırası için yapılan kura çekilirken derin bir uykunun içinde olduğundan dolayı en sona kalmıştı. Diğerleri en küçükleri ile oldukça dalga geçmişlerdi.
"Sungchan-ah çok masum bakıyorsun. Çok mu üzüldün çen annecim. Yeyim seni." dedi Taeil onun yanaklarını mıncırırken. Sungchan'ın yüzünde tek bir mimik bile kıpırdamıyordu. Yarışmadan bu yana en büyük üyeden çekmediği kalmamıştı. Taeil ona olup olmadık sarılıyor, poposuna vuruyor ya da böyle yanaklarını mıncırıyordu. En kötüsü de öpmesiydi. Taeil'in onu bu denli sevmesine minettardı fakat fazla tensel temasa girmek onu huylandırıyordu. Soğukkanlı bir annesi vardı. Oğlunu sözleri ile severdi daha çok. Sarıldığını hatırlardı Sungchan ama 3-4 kez belki. Babası daha fazla fiziksel olarak sevgisini göstermişti oğluna ama Taeil başka bir boyuttu.
Sungchan Taeil'den kurtulabilmek için kafasını sağa sola sallarken ellerini de yüzüne siper etmeye çalıştı. O sırada yanlarından geçen makyöz bu hallerine gülmüştü. "Hyung yalvarırım bırak. Bak sahneye çıkacağız şimdi. Sarkık sarkık durmasın yanaklarım. Ne olur bırak hyungum ya yanak namına bir şey bırakmadın bende." dedi. Taeil daha fazla gülmüş ama en küçük üyeyi üzmemek için ellerini ondan çekmişti.
"Ah çok sağ ol." yanaklarına ellerini koydu "Yine sarkık gibi. Al işte hyung. İsmim bulldog Sungchan olacak!" dedi Sungchan. Bu dediği ile Taeil'i daha fazla güldürmüştü. Taeil tam cevap verecekken makyöz Sungchan'ı hazırlamak için çağırdı.
"Sungchan gel hadi." Sungchan da Taeil'den kurtulabildiği için mutlu bir şekilde ayna önündeki deri koltuğa oturdu. Makyöz anında işini yapmaya başlamıştı.
+++++++
Shotaro Sungchan'ın ardından gruba dahil edilmişti. Fanlar bu sefer de onun için imzalar toplamış, mektuplar yazmıştı. Az önce resmen çıkış yaptığını söyleyebilirdi. İdoller, hayranlar ve daha fazlasını düşündükce midesine ağrılar giriyordu.
Sonunda başarmıştı. Japonya'dan Kore'ye gelmek için ailesini terk etmek zorunda kalsa bile başarabilmişti. Acaba ailesi onu dans ederken izlemişler miydi? Kız kardeşi televizyonda gördüğü abisi ile heyecanlanmış mıydı? Peki ya annesi? Oğlunu, evi terk ettikten sonra onu hiç aramamıştı annesi. Onun için ne diyeceğini bilmiyordu. Annesinin kendisi için mutlu olduğunu düşünürdü.
Son olarak da babası... Babası ile konuşmazlardı pek. Shotaro büyürken de onunla vakit geçirdiğini hatırlamazdı. Tek bildiği oturdukları aile yemeklerinde babasının başlamasını beklerden birbirlerine baktıkları saniyelerdi. Baba-oğul olduklarını o saniyede hissederdi Shotaro.
Anne, baba be Saku'm;
İlk olarak anne ve baba, bu mektubu yazmayı istemiyordum. Bu boyuta gelecek bir durum içerisine girmeyi de hiç istemiyordum. Tek istediğim hayallerim için çabalarken bir gün bile olsa bana destek olmanızdı.
Anne, düşünmüştüm ki oğlun ile gurur duyuyorsun. Ülke çapında yapılan yarışmalarda derece alıyor oğlum, diye komşulara övünüyorsun sanıyordum. Ağladığım ve pes etmek istediğim geceler yanıma gelmemenin sebebini bana tek başıma hayatta kalmanın ne demek olduğunu öğretmeye çalıştığını düşünürdüm. Ama hiçbirini yapmadın. Ya ben senden çok şey bekledim ya da sen yapmak zorundaydın. Bana annelik yapmadın diyemem. Fakat bir anne oğluna ne olursa olsun destek olurdu değil mi? Ne acı ki senin sevgine ihtiyaç duyduğum zamanlar tek yapabildiğim yorganımı başıma kadar çekerek sessizce ağlamaktı. Annem yanımda olsum istemiştim. Ama anladım ki çok şey istemişim. Yine de kendine iyi bak ve beni takip et. Yakında idol olacak ve belki seni gururlandırmayı başaracağım.
Saku'm, güzel Sakura'm. Abin ile gurur duyuyorsun değil mi? Beni hep destekledin değil mi? Gücüm sendin benim. Ama ben yokken üzüntüden yemek yemekten kesileyim deme. Ödevlerini de aksatma tamam mı? Sakın sevgili yapma. Güzel kızsın, erkekler peşinden koşar şimdi. Geldiğimde onları dövmek zorunda kalmam umarım. Beni çok özlersen ara. Bazı geceler yatağımda uyuyabilirsin. Ama sakın abartayım deme. Odamı da karıştırma! Şaka bir yana, seni çok seviyorum Saku'm. Ne yapıyor olursam olayım benimle beraber sen de oradaydın. Abinden daha güçlüydün bazı günler. Sana minettarım ve özür diliyorum. Seni bıraktığım için. Benim için çok zordu. Sırf sen oradasın diye gitmekten vazgeçebilirdim.
Baba. Sana ne demem gerek bilmiyorum. En son ne zaman konuştuğumuzu, ne zaman gözgöze geldiğimizi ya da en son ne zaman "oğlum" dediğini hatırlayamıyorum. Senin için hep yemek masasının sağında oturan ve bir türlü "oğlum" diyemediğin çocuğun olarak kalacağım. Belki bu mektubu yazdıktan sonra sana böylesine sert çıkıştığım için pişman olacağım. Fakat bu haklı olduğum gerçeğini değiştirmeyecek. Çünkü hiçbir zaman benimle ilgilenmedin. Okuldan her gün dayak yiyerek döndüğümü bilsen de bir gün beni korumak adına okula gelmedin. Belki böyle bir şey olduğunu yeni öğreniyorsundur. Sonuçta senin bir oğlun yok. Ben evinizde yaşadığını sanan ama bunca yıl evsiz olan Shotaro'yum. Oğlun olamam senin. Sende babam olamazsın. Beraber futbol oynayamayız. Erkek gecesi yapamayız. Dertleşemeyiz. Yabancıyız birbirimize. Benim varlığımdan haberin yok. Yine de ben aptal gibi seni affedebilmeyi denedim. Üstelik sen gelip bana yapmadığın babalık için özür dilememene rağmen. Aptaldım ama artık değilim. Ben ilk adımımı atarken dahil hayatımda olmadığına dair emin olduğum birine baba diyemem ya da affedemem. Bu cümleleri de utanman için yazıyorum. Kazandığın paralardan bana harçlık çıksa da bunun babalık olayı olduğunu düşünmemişsindir umarım. Eğer öyle düşünmüşsen seni aydınlatmama izin ver. Senin iki kuruş paran bende bir gıdım babalık etmez. Sen benim babam değilsin. Olamazsın. Haddine değil. Boşuna gittim diye üzülme. Ben seni bıraktığım için çok mutluyum.
Sevgilerle Shotaro
+++++
"Kaç dakika kaldı Taeyong hyung?" dedi Renjun. 10 kişi tam olarak 5 saattir pratik yapıyordu. Normal olarak yorulmuşlardı fakat Lee Soo Man için yaptıkları koreografinin mükemmel olmasını istiyorlardı. Bu yüzden 2 haftadır her gün yaklaşık 7 saat çalışıyorlardı. Bazı üyelerin dizlerinde, ellerinde ya da topuklarında şişmeler ve zedelenmeler meydana gelmişti. Ağrı kesici bantlar ve kremler ile ayakta kalmaya çalışıyorlardı.
Taeyong Renjun'a döndü ve elini omzuna koydu. "Dakikadan ziyade 2 saatimiz var Renjun-ah." küçük olan hafif bir iç çekti, "Ama isterseniz biraz ara verebiliriz." dedi Taeyong diğer üyelere dönerek. Hepsi bunu duymayı beklermiş gibi kendilerini aynalı duvarlara attılar.
Sicheng ayağındaki çorabı çıkardı ve topuğunda yer alan morluğa dokundu yavaşça. Dokunduğu anda odaya acı dolu bir inleme bırakmıştı. Ayağa kalktı ve sol topuğu üzerine basmamaya çalışarak koltukta duran çantasına ilerledi. Çantasının ön gözündeki kremi aldı. Sonra yeniden yerine döndü ve morarmış kısma kremi sürmeye başladı. Canı acıyordu ama yapacak bir şey yoktu. İdol olabilmek için bütün bu acılara göğüs germesi gerekiyordu.
O sırada yanında oturan Chenle hyungunun morarmış ayağını gördü ve endişe ile ona yaklaştı. "Hyung pek iyi görünmüyor. İstiyorsan bugün pratiğe ara ver. Biraz daha zorlarsan daha kötü hale gelecek." dedi. Üyelerini böyle görmeye içi dayanmıyordu. Sicheng ise tatlı bir gülümseme verdi Chenle'ya.
"Biraz daha dayanmam gerek Chenle-yah."