2 | Katil

131 81 25
                                    

Belki de fazla abartıyordum ama heyecandan düşüp bayılabileceğimi düşünüyordum. Çünkü, heyecanımın yanısıra gerginlik de vardı bir yanda, iliklerime kadar işleyen.

Alaz'a doğru attığım her adım, beni o'na yaklaştırmak yerine uzaklaştırıyormuş gibi hissediyordum. O'na yaklaşmak için hayat verdiğim her devinimim koca bir hüsranla sonuçlanıyor, hadsiz bir sonsuzluğun aramıza girmesine sebep oluyordu sanki. Bu öyle berbat bir histi ki, kalbimin yuvasında sıkıştığını, göğüs kafesimin ardına sığamadığını hissettim.

Ama tüm bunlara rağmen yine de ulaştım o'na. Son bir adım daha atıp en yakınındaki bar taburesine oturdum. O anda alkol kokusunu aşarak burnuma ilişen parfüm kokusu asla tanıdık değildi. Bu geceye özel olsa gerek o hep kullandığı, artık ezberime yerleşmiş olana değil, başka bir parfüme bulanmıştı teni. Erkeksi denecek kadar sert ve yoğun, ama asla rahatsız etmeyecek kadar da hafifti.

Burnumdan aldığım derin nefes kokuyu iyice zihnime kazırken, tüm bunların önemsiz detaylardan ibaret olduğunu düşünüp, "N'aber?" dedim, her zamanki gibi. Yüzümde, o çok sevdiği gülümsemem vardı.

Ama Alaz, dümdüz karşıya dikmiş olduğu bakışlarını milim oynatmadı hedefinden. Beni duyduğuna emindim ama ne bir cevap vermişti, nede dönüp yüzüme bakmıştı. Öylece karşıya bakarak, kadehindeki alkolü yudumluyordu.

O an, içimin burulduğunu hissettim... Oralarda bir yerde bir şeylerin kırıldığını...

Ama bozuntuya vermemek için yüzümdeki gülümsemeyi -olduğu kadar- korumayı denedim. Hemen ardından da derin bir soluk çektim içime. Gitsem iyi olacaktı, çünkü bu tavrı, kendimi yapışkan bir varlık gibi hissetmeme sebep oluyordu. Onur kırıcıydı.

Bu yüzden, daha saniyeler önce oturduğum tabureden kalkıp, "Neyse," dedim çaresizce. "Ben gideyim," diye devam ettiğimdeyse, yanımda sarkık duran sağ elimi sarmalayan parmakların baskısını hissettim. Bu her ne kadar fazla gerçekçi olsa da, emin olmak istedim ve heyecanla başımı eğip ellerimize baktım.

Yanılmıyordum. Alaz Karalı, elimi tutuyordu..!

Soluğum boğazıma tıkandı. Kalbimin bir anlığına durduğunu hissettim. Asla beklemediğim bu hamlesiyle, ne yapacağımı, nasıl bir tepki vereceğimi şaşırmıştım. Bu yüzdendir ki, sanki ateşe değmişim gibi elimi bir hışım geri çekmiş bulundum. Ama daha o anda lanetler yağdırdı bana, az önce durduğu halde şimdi dört nala koşan kalbim. İki yıldır tek temasımız el şakaları ve dostça sarılmalar olduğu için, bu ani değişiklikle fazla heyecan yapmıştım.

Öyle ki, elimi yeniden parmaklarıyla sarmalayıp daha sağlam bir tutuş sergiledikten sonra beni de peşinden yürüterek adımlamaya başladığında, attığımız her adım esnasında yalnızca ellerimize bakıyor, aceleci olmayan hareketlerine uyum sağlıyordum. Sanırım, şu andan itibaren ne yeni yıl, ne de partisi, ikimizin de umurunda değildi artık.

Yürüdük, yürüdük, yürüdük...

Mekânın iç kapısının sağındaki, varlığını yeni fark ettiğim merdivenlerden inip, tam karşıda kalan, baş başa olmamızı sağlayan, içinde yalnızca bizi ağırlayan odaya ulaşana kadar, tek kelime etmeden yürüdük.

Oda karanlıktı. Tek ışık kaynağı, açık kapıdan içeri süzülen ışıktı. Ama yalnızca bir-iki saniye sonra Alaz'ın kapıyı kapatmasıyla o da yok olduğunda, zifiri karanlığın ortasındaydık artık.

"Alaz," diye mırıldandım, etrafımı sarıp sarmalayan sonsuzluğa doğru bakınırken. Artık yüksek sesle konuşmak zorunda değildim. Gürültülü müzik sesinden uzaklaşmıştık ve davulun sesinin gerçekten de uzaktan hoş geldiğini anlamıştım.

KANLI MASKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin