Marinette
-Bekle Marinette, nereye gidiyoruz, diye bağırdı Tikki savrulan el çantamın içinden. Bağırmaya devam ediyordu:
-Yavaşla, kusacağım!
-Zamanımız kalmadı Tikki. Bozduğum bu ilişkiyi düzeltmek için artık çok geç.
-Ama bunların hiçbiri senin-
Birden karşıma çıkan kişiyi gördüğümde donakaldım.
-Merhaba...Marinette Dupain-Cheng.
Tikki hemen korkup el çantamın içine saklandı.
-Kaçırdığım kızın Uğur Böceği'nin kendisi olduğu aklıma bile gelmezdi.
Son Şans Tanıyan, diğer adıyla Hawkmoth, tam karşımda dikiliyordu.
-Ne güzel bir tesadüf değil mi? Sanırım kader benden yana.
-İçime yerleştirdiğin akumanın tesirinden artık kurtuldum. Benden ne istiyorsun?
-Yaptıklarının hepsi çocuksuydu. Seni yeniden benim tarafıma davet ediyorum. Beni zor kullanmaya mecbur etme.
Elini bana doğru uzattı. Geri çekildim.
-Bu bir tehdit mi? İleri gidiyorsun Hawkmoth!
-Nasıl?
-Hayatımı mahvettin! Beni kaçırdın! Ben ise sana şans verdim! Orada kimliğine bakabilirdim! Ayrıca sen...mucizeni yeniden ele geçirmişsin. Sana asıl şans tanıyan bendim! Sen...sen beni gizli bir süper kötü kadına çevirip hayatımın aşkını benden uzaklaştırdın.
-Üzgünüm, Uğur Böceği olduğunu bilemezdim, dedi Hawkmoth pişkin pişkin.
-Canın cehenneme! Tikki, be-
Birden Hawkmoth uzanıp küpelerimi kulağımdan çekti.
-Sen de benim mucizemi kolayca almıştın. Tereyağından kıl çeker gibi.
-Hayır! Geri ver, onlar senin değil.
-Çok geç Uğur Böceği. Pes et.
-Küpeleri geri ver!
Duyduğum sesin geldiği yöne baktım. Kara Kedi duvarın üstünde dikiliyordu. Sopasını uzatıp Hawkmoth'u itekledi ve yere düşürdü. Sonra yanıma inip beni kucakladı ve sopasını kullanarak beni bir binanın çatısına çıkardı.
-Çatı kapağını kullanarak binaya gir. Küpelerini aldığımda sana getireceğim.
Koşarak uzaklaşıyordu ki onu kuyruğundan yakaladım.
-Adrien.
Ona gerçek ismiyle seslendiğimi duyunca şaşırmış olacaktı ki arkasına döndü.
-O telefon araması yanlışlıkla oldu. B-ben...
-Kwaminle konuşuyordun. Sorun değil. Herkes bazen içini dökmeye ihtiyaç duyar. Ayrıca sayende öykünün taşları yerlerine oturmaya başladı, bir şeyleri anlıyorum artık.
Başını yana doğru çevirdi.
-Üstelik, senden özür dilemesi gereken benim.
Bana döndü, gülümsüyordu.
-Ama bunu sonra konuşuruz, tamam mı? Güvende kal!
Aşağı atlayıp gözden kayboldu. Ben de çatı kapağını açıp binanın çatı katına indim. Beklemeye başladım.
-O mucizesini nasıl ele geçirebildi ki? Yoksa o Usta Fu'yu-
Ani bir kararla kapağı geri açıp çatıya çıktım. Aşağıya baktım ama kimse yoktu.
-Nereye gittiler!?
Buradan acilen inmem gerekiyordu. Hawkmoth, Adrien'ı öldürebilirdi!
Yeniden binaya girdim, neyse ki acil çıkış merdivenleri vardı. Hemen sokağa indim.
-Kara Kedi!? Kara Kedi! Neredesin!?
Hiçbir yerde yoklardı!
Sokağı baştan aşağı turladım. Orada bir reklam panosu vardı, Bayan Chamack haber sunuyordu.
-Hawkmoth ile Kara Kedi Eyfel'in tepesinde acımasız bir şekilde savaşıyorlar. Onu köşeye sıkıştırmak üzere!
-Kara Kedi'nin başı dertte!
Köşede gördüğüm bisikletin sahibinin kim olduğunu umursamadan üstüne atladım ve Eyfel'e doğru pedal çevirdim. Çok geç kalmış olabilirdim.
Ve kalmıştım da.
Kendi ışıklandırması ve polis fenerleriyle aydınlatılan Eyfel'in üstünde, Adrien'ın artık yüzüğüne sahip olmadığını görebiliyordum. Eğer Adrien küpeleri alamadıysa bu Hawkmoth'un artık iki mucizeye de sahip olduğu anlamına geliyordu!
-Kara Kedi!
Eyfel'in merdivenlerine doğru koştum ama polisler bana engel oldular.
-Durun bayan, çok tehlikeli! Sınırı geçemezsiniz!
Burada bekleyemezdim. Oraya çıkmak ve mucizeleri almak zorundaydım.
-Çocuk düşüyor! Hawkmoth onu itti, dedim çığlık atarak. Bu sahte ihbar polisi şaşırttı ve oyaladı. Koşarak Eyfel Kulesi'nin asansörüne bindim ve yukarı çıkmak için düğmeye bastım. Kapı kapandı. Asansör yukarı hareket etti. Kapı açıldığı an Hawkmoth'u gördüm. Koşup onu omzumla itekledim.
-Onu rahat bırak!
-Marinette, bekle, diye bağırdı Adrien.
Hawkmoth dengesini kaybetti ve elinde tuttuğu mucizeleri düşürdü. Mucizeler platformun altında çapraz duran destek demirlerinden birinin üstüne düştü. Hawkmoth tam düşerken yakasını tutup yırttım. Mucizesiyle beraber. Geri dönüşüm geçirirken gözlerimi kapattım.
-Baba!?
Adrien'ın bu sesini duyar duymaz gözlerimi açtım ve Hawkmoth'u sağ bileğinden kavradım. O Gabriel Agreste'ti.
Sevdiğim çocuğun babasıydı.
-M-merak etmeyin Bay Agreste! Ölmenize izin vermeyeceğim!
Adrien yanıma geldi ve babasının sol bileğini kavramaya çalıştı. Ama Bay Agreste de demirin üstündeki mucizelere uzanmaya çalışıyordu.
-Baba! Bana öteki elini ver! Düşeceksin!
Bay Agreste onu dinlemedi. Yüzünde hırs ve açgözlülük dolu aptalca bir sırıtış vardı. Mucizelere uzanmaya çalışıyordu.
-Çok az kaldı...
Adrien beni belimden tutup çekerek yardım etti. Ama gücüm tükeniyordu.
-Bay Agreste, lütfen! Onları yaşamaktan daha mı çok istiyorsunuz!? Öldükten sonra onları ele geçirmiş olmanızın bir anlamı kalmayacak!
Mucizelere doğru ani bir hamle yaptı. Ayaklarım boşluğa doğru kaydı.
-Aaaah!
Tam düşerken biri beni bileğimden yakaladı. Bay Agreste'ti bu. Onu da Adrien tutuyordu.
-Özür dilerim.
O özür mü diliyordu?
-Sizin değil, mucizelerin peşindeydim.
Gücü tükeniyordu. Bileğim onun parmakları arasından kaydı ve ben onlarca metre yükseklikten aşağı düşmeye başladım.
O sırada biri beni havada yakaladı.
Gözlerimi açtığımda sağ salim yerdeydim ve sihirbaz gibi giyinmiş bir kadının kucağındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Mektup Arkadaşım 2
Fanfiction"Hayır, anlamıyorsun Kara Kedi." dedi sevdiği kadın. "Sen Paris'i kurtarmak adına savaşan, adalet âşığı bir süper kahramansın ama ben...ben bir vatan hainiyim Chat." "Hayır, değilsin. Seni sevmemem için yalan söylüyorsun." "Ciddiyim Kara Kedi, birli...