VI

405 24 3
                                    

Şaşkındı Reyyan. Diyecek bir söz kalmamışçasına dikiliyordu öylece olduğu yerde. Birisinin beynindeki "dur" düğmesine basmış gibi, düşünemiyordu bile. Hani böyle anlığına her şeyi unutur, neyin nasıl yapılacağını bilemezsiniz ya? İşte aynen öyle olmuştu. Sanki bir saniye sonra ölüm haberini duymuş da, Yapılacaklar Listesini bile kuramadığının hayal kırıklığına uğramıştı. Sanki hayatta çok geç kalmıştı, yapacak başka bir şeyi yoktu. Kıpırdamaksızın amcasına bakıyor, etraftakilerin varlığını unutuyordu, unutmuştu. Bir zamanlar bu evde ona zulmeden tüm kötülüklere meydan okuma amacıyla pervasızca ağzından döktüğü kelimeler, bir an toz duman olmuştu sanki. Zaman durdu, saatler öldü. Dökülen sular, söylenen cümleler, yapılan hareketler; hepsi bir anlığına durmuştu. Gerçi ondan bir farkı olmayan ailenin diğer üyeleri de vardı. Bilhassa Ayşegül Hanım.

"Erdem... Ne oluyor burada? Sen... Sen ne diyorsun?"

Eşinin ona seslenmesiyle dikkatini Reyyan'ın üzerinden çekmişti Erdem. Ayşegül'ün şaşkınlığı, yüzündeki ifadesinden belli oluyordu. Tek tek herkesin yüzüne baktı Erdem Bey. Tahmin ettiği gibi hepsinin yüz ifadesi aynıydı. Doğal tabii. Böyle pat diye söyleyince... Miran bir saniye bile gözünü Reyyan'dan ayırmıyordu. Ondan bir cevap, en azından bir tepki bekliyordu. Bu tepkinin nasıl olursa olsun, nasıl ifade edilirse edilsin Miran bu anı asla kaçırmayacaktı. Fakat beklentisi boşuna idi, çünkü Reyyan donup kalmıştı. Saniyeler asırlar gibi sürüyorlardı. Demirel Ailesi, Erdem Bey'in ortaya attığı bombanın etkisinden henüz çıkamamışken, Erdem Bey'in diyeceği şeyler bitmemişti daha.

"Biliyorum çok şaşırdınız ama gerçek bu. Reyyan kızım, sen bir şey demeyecek misin? Hepimiz senin ağzından çıkan en ufak bir tepkiyi bekliyoruz. Bir şey desene." Bu sefer tüm bakışlar, dünyadan uzak bir mesafede olan Reyyan'a çevrildi. Ama ne diyecekti ki? Böyle anlarda ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Değil karşılaşmak, hayalini bile kuramamıştı daha. Aklının ucundan geçmezdi böyle şeyler. Çok ani, çok şaşırtıcı olmuştu bu. Çok. Ama daha fazla susarsa yanlış anlaşılabilirdi. Nihayet kendisine geldiğinde gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Hareketlenme olarak kafasını birazcık yan tarafa çevirip yerinde bocaladı. Ne diyeceği konusunda hâlâ bihaberdi. Aklına gelen ilk şeyi söyledi. "S... Sen... Siz..." Sesi beklediğinden daha cılız çıkmıştı. Birkaç kez öksürüp sesini duyulacak hale getirdi. "Efendim? Sen ne diyorsun amca? Ne demek evlendireceğim? Şaka mı bu? Eğer şakaysa hiç komik değil söyleyeyim." Şu an tüm bunların saçma bir şakadan ibaret olduğunu o kadar çok istiyordu ki... Ama nafile. Amcasının dediği cümle ile iyice sarsıldı.

"Hayır kızım, şaka değil. Ciddi ciddi seni evlendireceğim. Hem de Miran ile."

"Ne demek evlendireceğim? He? Miran? Miran ne oluyor burada? Ne yaptınız siz? Benden habersiz ne işler çeviriyorsunuz siz?"

"Reyyan sakin ol. Biliyorum çok şaşırdın, aniden oldu ama inan bana senin iyiliğin için..."

"Benim iyiliğim için mi?! Benim iyiliğim için mi zorla beni kendine eş yapmak istiyorsun?! Ya siz... Ya siz ne diyorsunuz ya?! Dalga mı geçiyorsunuz benimle?! Bu dünyada uğraşacak başka kimse kalmadı mı?"

"Kızım sakin ol. Ben Miran ile konuştum. Siz zaten tanışıyormuşsunuz. Adam sana vurgun, seni çok sevmiş. Bende münasip buldum. Ama söz konusu bu değil. Söz konusu senin bu evden kurtulman. İnan bana, Miran'ın yanında olursan güvende olacaksın. Orada kimse sana bağıramaz, kimse tokat atamaz. Orada özgür olacaksın kızım."

"Ya yeter! Susun artık! Ben istemediğim, sevmediğim, daha üç gündür tanıdığım biriyle nasıl evlenirim?! Bu ne kadar saçma bir şey ya! Hayır! Diyeceğim hayır! Bu bana yapamazsın amca! Bunu bana yapamazsın!"

PARAMPARÇA  (ASKIYA ALINDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin