9.BÖLÜM. KISKANÇ!

19K 2.4K 679
                                    

Erken gelen bölüm, keyifle okuyun meleklerim.

Gönlüm dilime dargın, dilim gönlüme, Gönlüm duygularını anlatamadığı için kızarken dilime, Dilim anlatamayacağı şeyleri düşündüğü için kızıyor gönlüme"

( Mevlâna)

İki gündür yatmanın sonucunda kendimi toparladım. Sağ olsun Tuğba yanımdan bir saniye ayrılmadı. En çok bir arkadaşımla bu yüzden yakın olmak istiyordum. Sadece mutlu olduğum anlarda değil üzgün, hasta olduğum anlarda da yanımda bir dostum olmasını istiyordum. Ve o dostluğunu çok güzel yapıyordu. Başlarda biraz da olsa tedirgin olsam da Tuğba ruh ikizim gibiydi. Evet, azıcık pis ve dağınık olabilirdi ama onunla benzer yönlerimiz fazlasıyla vardı.

Asansörden indiğimiz de yemekhaneye doğru yürüdük. Çantamın sapına astığım rozetle oynarken ayaklarım yemekhaneye doğru koşuyordu. Orada görmek istediğim kişi vardı. Dün akşam yurda geldiğini Tuğba söylediği zaman bir an önce sabah olmasını istemiştim. Onu görmek için bütün geceyi zor geçirmiştim.

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp yemekhanenin içine giriş yaptık. Bilmiyorum, belki çok görmek istediğimden midir, yoksa kaderden midir gözlerim direkt onu buluyordu. Oysaki yemekhane fazlasıyla kalabalıktı. Aradığın kişiyi bulmak için gözlerini insanların üzerinde gezdirmek gerekiyordu. Ben ne hikmetse kalabalığın içinde hemen onu buluyordum. Sadece gözlerimle değil de kalbimle de baktığım için mi görüyordum?

Kalabalığın arasında göz göze geldiğimizde bir an duraklar gibi oldu ama sonra bakışlarını çekti. En azından başıyla selam vermesini beklerken hayal kırıklığına uğramıştım. Kendi kendime belki bir sıkıntısı vardır deyip tepsiye kahvaltılık aldım. Tuğba'nın arkasında ilerlerken tek başına oturan bir kızın yanına oturduk. Umut arkamda kaldığı için ona dönüp bakmam zor olacaktı. O yüzden önümdeki kahvaltılıkla ilgilendim.

"Ekim ayının sonu gidiyoruz değil mi? Bak ben şimdiden paramı hazırladım, sakın oyunbozanlık yapma."

Göz kırpıp çaydan bir yudum aldım.

"Merak etme geleceğim. Ben liseden beri üniversitede kampa gitmenin hayalini kuruyorum. Çok sevdiğim bir dostum oldu. Eminim onunla ormanın içinde çok eğleneceğiz."

Kıkırdayıp zeytini havaya fırlatıp ağzını açtı. Siyah zeytin yuvasına girince gözlerim kısıldı. Bir gün boğulacaktı ve o gün umarım bugün değildir. Çünkü elini boğazına koyup öksürmeye başladı. "Hay lanet," deyip önüne su şişesini uzattım.

"Çocuk musun kızım sen? Neden düzgün yemiyorsun şu zeytini?"

Suyun yarısını bitirip derin nefes aldı. Yeşil gözlerinin çevresi kızarmıştı öksürmekten.

"Havalı olmak istiyorum ama olamıyorum."

"Zeytini havada kapınca mı havalı olacaksın?"

"Evet, sen hiç zeytini havada kapıp yemedin mi?"

Kaşlarımı kaldırıp elime zeytin aldım. "Bak böyle yiyorum," deyip zeytini normal yiyen insanlar gibi yedim. Yüzünü ekşitip, "Ay, dedi. "Kızım ben havalı olsun diye havada yakalayıp yiyorum. Öyle ninemde yiyor."

"Nimetle dalga geçilmez, Tuğba."

"Tamam, Yasemin hocam. Bundan sonra zeytini ellerimle yerim."

"Aferin."

Birbirimize bakıp gülmeye başladık. Sesimin biraz fazla çıktığını fark edip elimi dudaklarımın üzerine getirdim. Tuğba ise insanları umursamadan kahkaha atıyordu. Ayağına vurup sessiz olması için fısıldarken omuzunu silkip hahaha diyerek bağırıyordu. Nedense bağırırken gözlerini etrafta gezdiriyordu.

SESİM OLUR MUSUN & RAFLARDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin