bir

431 51 35
                                    

Winter Tears, birinci bölüm.

Bu sene hayatımda çokça şey değişmeyecekti. Örneğin bu sene de, mikro iktisat dersinden kalacaktım ve bu benim 3. kalışım olacaktı. Oh Sehun yüzüme 614. Kez aptal olduğumu söyleyecekti. Ve ben her seferinde dersten kalmamı hocaların bana taktığına bağlayacaktım yine de ona asla itiraf etmesem de de aptal olduğumu kabul edecektim. Üniversitem uzayacaktı bunu bilmeme rağmen yine tembellik edip sunbaelerimle final haftamda içmeye devam edecektim, kalbim çokça kez kırılacaktı, herkesin aksine Brüksel lahanasını sevmeye devam edecek, ağzıma asla et sokmayacaktım. Benim gibi et sevmeyen bir arkadaşım olmayacaktı ki hayatıma da yeni birileri girmeyecekti. Üniversiteden mezun olursam -ki şu yüzyıl içerisinde mezun olacağımı sanmıyordum- ne yapacağımı bilmiyordum, okuduğum bölümün ne işe yaradığını bile bilmiyordum büyük ihtimalle işsiz kalacaktım. Oh Sehun asosyal olduğunu bize yutturmaya çalışmaya devam edecekti fakat telefon rehberinde ki 9839 kişi ve whatsappta asla okunmayan 739383 küsür mesaj bunun aksini gösterecekti. Yılbaşında safkan takıntılı ailemin yanına gitmektense son 3 yıldır yaptığım gibi amcamın evine çöreklenip onun yakışıklı kocası ile cilveleşmesini izleyecektim. Öz ailem bunu asla yadırgamayacaktı. Ya da yılbaşında belki Kim Jongin ile kusana kadar içerdim, sonra alkol komasına girerdik. Ve yeni yılda da ruh eşimi bulamayacaktım, bulmak içinde uğraşmayacaktım çünkü bunun için çok üşengeçtim. Bulsam da ondan hızla kaçardım çünkü birini severken kendimi kaybediyordum bu yüzden sırf rezil olmamak için yalnız ölmeyi diliyordum.

Kampüsün basket sahasında uzanırken tam olarak bunları düşünüyordum. Üzerimde kolsuz bol bir cleveland tişörtü vardı ve terden çürümüş gibi koktuğuna emindim. Tüm kaslarım zıplamaktan, hoplamaktan ağrıyordu üstelik birkaç kez ayağım kaydığı için yere kapaklanmıştım ve baldırlarımda birkaç morluk vardı. Kalkıp biraz daha antrenman yapmam gerektiğini biliyordum ama o kadar çok yorulmuştum ki ayağa kalkacak halim yoktu.

Bu yıl hayatımda hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilmeme rağmen bir şeyin değişmesi için elimden geleni yapıyordum. Bu sene, o seneydi. Okul takımına girecektim. Bunun için sahada kolumu bacağımı bırakmam gerekecekse bile pes etmeyecektim.

Sahanın ortasına sülük gibi yapışan bedenimi bilmem kaçıncı kez kaldırmaya çalıştığımda demir kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve ben henüz zorla kaldırdığım gövdemi korkudan tekrar yere düşürdüm ve acıyla inledim. Kim Jongin gözleri ile sahayı 4. Kez taradığında sonun da yerde acıyla kıvranan bedenimi buldu ve gözlerini kısarak yüzünü ekşitti.

"Beni korkuttun"

Jongin adımlarını bana yönlendirerek havalı havalı yürüdü. "Asıl sen beni korkuttun, tanrım bu halin ne?"

Ona 'ne varmış be halimde kara çocuk' diyip çirkefleşmek istesemde bunu yapacak gücü kendimde bulamadım ve ellerimden tutup beni oturtmasına izin verdim. Üstelik şu an da bir gulyabaniye benzediğimi oldukça iyi biliyordum. Beyaz saçlarım terden ve sürekli çekiştirilmekten karmakarışıktı, üstelik bugün bütün gün derste uyumuştum ve ders bitince yüzümü bile yıkamadan buraya gelmiştim gözümdeki çapakların hala durduğunu tahmin etmek zor değildi. Karşımda bu halde başka biri olsa onun elini bile tutamayacağımı bilmemden Kim Jongin'in bu manzarayla karşı karşıya kalmış olmasından dolayı ona acımıştım. "Beni nasıl buldun?"

Jongin önümdeki basket bol topunu alıp havalıca fileden geçirdiğinde gözlerimi kıskançlıktan kısmadan duramadım. Günlerdir saatlerce çalışıyordum fakat dahaca şu topu bir kez olarak fileden geçirememiştim. Hayır, kazayla bile geçiremedim. Pota neredeyse 3 katımdı ve ben daha basket atmak için kolumu kaldırıncaya kadar yorulup topu elimden düşürüyordum. Başka zaman ağzımdan sular aka aka izleyeceğim Jongin'in bu havalı hareketleri onun kafasını koparıp potadan fırlatma isteği doğuruyordu.

Winter Tears [pcy+bbh]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin