LÜTFEN OKUMADAN GEÇMEYİN
Arkadaşlar bu bölümü iki part şeklinde yayınlamaya karar verdim. Sizlerden bir destek görmüyorum. Okuyorsunuz beğeniyorsunuz veya beğenmiyorsunuz yorum ve oy atmadan çıkıyorsunuz. Wattpad saçma bir sürü kitabın bulunduğu bir mecra. Ergence anlatılan bir kitap bile milyonlara ulaşırken benim destek görmeden istediğim yere ulaşmam imkânsız. Umut vaat etmek istiyorum. Hak ettiğim yerlerde olmak istiyorum ve siz değerli okuyucularım. Sizler olmadan bunu asla başaramam. Kitabımda beğenmediğin bir nokta mı oldu, veyahut beğendiğin bunu düzgün bir üslupla belirtirseniz ben de kendimi geliştirmek adına adımlar atarım. Lütfen dikkate alın. Her kim olursanız olun denemeden vazgeçmeyin. Sizleri seviyorum.
İyi okumlar'
İZMİR SEFERHİSAR-TURGUT KÖYÜ
11 OCAK 1994
...
Sahil kenarında kimsesizliğe ev sahipliği yapan bir limandayım. Sanki...sanki kaybetmişim evimi veya kalmışım beş parasız ve sığınmışım sokak çocuklarına..öyle bir çaresizlik çehremde. Derin bir nefes zorlarken boğazımı aldığım nefesi armağan etmek istedim nüfusu fazla olan martılara...şaşkınım vallahi ,bu kervan geçmez yerde ne işi vardı bu kuşların..onlara bir simit parçası atacak bir insan dahi bulamazlardı oysa ki. Gerçi vardır herkes gibi onlarında bir bildikleri.
Arkamdan gelen minik adım sesleri,kafamı çeviriveriyorum o an;cılızlıktan kafası yere düşüverecek olan bir kedi. Bakışları tutarsız...dilenir gibi değil de dertleşir gibi...sorgular gibi ve sanki şöyle diyor zihnimin içine içine..."ne işin var burada yoksa sen de mi kaybettin neyin varsa". "yok diyorum öyle değil benimkisi,benim zaten avuçlarımda hiçbir şey yoktu."..Pekala sonra cevap vermiyor bana ve oturuyor benim gibi soğuk taşlara. Çürümüş yosun kokusu eşliğinde düşüncelerimi kovalayıveriyorum o dakika ve ellerimi uzatıyorum yanımdaki kader ortağına. Kafasına değen ellerim ve kararmış tüyleri...okşadım yavaşça zarar görmüş belli lakin kaçmıyor da ellerime doğru kaldırıyor başını..anlıyorum sonra uslanmamış o da benim gibi zira başka açıklaması olamaz gri tüylünün. Gözünün altındaki yaralar..zarar görmüş besbelli kıyamadım o dakika ve aldım kucağıma. Boynumdaki atkıyı çıkardım ve sardım kemikleri belli olan vücuduna o dakika baktı gözlerime ...çokça şey anlatıyordu o gözler...fazlaca kedi tanıdığım olmuştu ve gözlem yapmıştım bolca;minnet akıyordu,iyiliğimi fısıldıyordu mırıltısı ve tebessüm ettim gözlerine rica etmene gerek yoktu der gibi...
Uzaklardan adımı duyar gibi oldum ve sonra sesler yakınlaştı
"Eftelya abla! Eftelya abla!"kucağımdaki minik irkildi sesle. Yanıma doğru koşarak gelen küçük oğlan çocuğu
"Ne oldu Bahadır nedir bu telaşın?"
"Azime abla bir koşu gelsin dedi yarına yetişmesi gereken esbapları varmış"başımı sallayarak kalktım yerimden ve kucağımdakini deberaberimde kaldırdım anlaşılan evime bir misafirim daha eklenmişti..
.
.
Hızlı adımlarım sonucu tek katlı minik bahçeli evime gelmiştim gözlerim bir ay önce diktiğim kasımpatılarını yokladı. Daha çiçe vermelerine çok vardı ancak onları sadece toprak olarak görmek bir nebze üzmüştü beni...bakışlarımı ekdiklerimden çekip hızlıca sıcağı sönen evime girdim. Ev buz tutmak üzereydi gitmeden birkaç odun atsam iyi olacaktı.Kollarımdaki gri tüylüyü henüz tamamen soğumayan odaya koydum ve diğerlerine adapte olmasını umdum.Daha sonra üzerimdeki kalın hırkanın kollarını ellerime biraz daha çekerek ısınmasını sağladım. Demir kovanın içinden aldığım üç odun parçasını kollarıma koydum ve sobanın olduğu yere ilerledim. Anında ayağıma dolan küçük miniklerim ve tok karınlarıyla bacaklarıma sürtünmeleri. Sobaya odunları atmaya başladım. Birkaç dakikaya içerisi ısınmaya başlardı.Gözlerm miniklerimde dolandı ve kaşlarımın çatılması biroldu."porsuk nerde yine miniklerim"dedim onlarla sohbeteder gibi. Anlaşılan yine duramamış kaçmıştı. Tek tesellimşuan komşunun bahçesinde olmamasıydı. Azime ablanın önemlidiyerek beni çağırttırmasını hatırlayarak gereklimalzemelerimi aldım ve miniklerime son kez bakarak evden çıktım.Sokağın başındaki o büyük ev Azime ablanındı. Çoğu köylü ona haset eder gıbta ile bakardı.Kırkının sonunda olan vücudu zamana taş çıkarmış ve bütün herkesi cebinden çıkarmıştı.Gel gör ki yüzünün güzelliği bahtına yansımamıştı Azime ablanın. Kocasının çatı tamiri sırasında yere düşmesi sonucu genç yaşta yatalak bir adama bakmak zorunda kalmıştı. Hoş Azime ablanın da birgünden bir güne şikayet ettiğini duymamıştım.Gözü gibi bakıyordu İlyas abiye. Beyim diye seviyordu onu ve hala o sevgisiyle bakıyordu gözlerinin içine...derin bir iç çektim seslice. Güzel sevdaydı onların ki. Çoğu kadının hasetliği de bundan yanaydı ya zaten. O kadar zorluğa rağmen hala köyün en güvenilir en sözü geçen hanımının olmasıı... Gel gelelim ben böyle düşünedururken çoktan gelmişim bile Azime ablanın evine.Mavi demir kapının tokmağını bükerek avludan içeri girdim.Büyük avlu yaz mevsiminin ihtişamını bırakalı çok olmuştu.Bahçede ki koca çardağa çadır gerilmiş ıslanmasından böylelikle korunmuştu. Koca ağaçlar yapraklarını dökmüş öyle tüm çıplaklığıyla koca eve nam salıyorlardı gölgeleriyle.Azime ablanın kapısına gitti ellerim ve iki kez tıklattı hafifçe. Yukardan inen ayak sesleri tahta basamaklarda yankılanıyor ve dışarıdakinin duymasını sağlıyordu. "geldim geldim bekle" diye seslendi içerden ve az sonra kapıyı açtı yine tüm güzelliğiyle. Anlaşılan tülbentini bağlamıştı o ak düşmemiş saçlarına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERİNÇEK
Romance"Zelzele gibisin Ömer. Beni evsiz ve kimsesiz bırakmaktan başka bir şey yapmıyorsun. Yıkımı getiriyorsun ruhuma..." gözümden akan yaşı hırsla sildim. "Ve ardına bakmadan gidiyorsun." . . . Yıl 1994 İzmir'in küçük bir sahil kasabasında yaşayan Eftely...