Evimin kapısı önüne ne zaman geldim hiç anlamamıştım ama kapımın eşiğinde ki Porsuk nerede kaldın der gibi miyavladı birkaç kez.Tebessüm ettim onun bu haline. Ne zaman geç kalacak olsam böyle kapının önünde bekler ben gelince de içeri girerdi. Kafasını okşadım birkaç kez sonra da kapıyı aralamamla içeri girmesi bir oldu. Içerisi sıcacıktı. Vücudum bu sıcaklıkla mayıştı ve ayaklarım beni kanepeye itti. Yorgunlukla sızlayan bedenim isyan edercesine uyku dilendi. Aç olan karnımda sonunda iflas bayrağını çekince zorla ayağa kalkıp küçük mutfağıma ilerledim.Buzdolabını açtım şöyle ne var ne yok der gibi. Bomboş raflar göz kırptı bana usulca. Kenarları yavaş yavaş kurumaya başlayan peyniri aldım ve çıkrdığım ziniye koydum. Geçen gün pişirdiğim ekmeği de dolaptan alıp yanına iliştirdim. Sofra bezini alıp yere serdim, kasnağı da koyup üzerine ziniyi yerleştirdim. Midem almaya almaya yemiştim iki üç lokma. Yediklerimi topladıktan sonra annemden kalma dikiş makinamın başına oturdum. Azime ablanın güzelliğine yakşacak elbiseyi yerinden çıkardım ve avuçlarımda baktım öylece. Yarın bunu giyip o muhteşem güzelliğiyle evin kapısını çalacaktı. Konuşmasıyla insanları büyüleyip kızın ailesinde muhteşem bir izlenim bırakacaktı.Kızlarını vermemeleri için hiçbir neden yoktu. Üstelik kızın istemeyecek olması bile Ömer'i gördükten sonra değişecekti emindim. Umutsuz vakasın der gibi başını salladı içimde ki asabi tarafım. Elimde ki elbiseyi ayarlamalarıma göre makinaya yerleştirdim ve dikmeye başladım. Az sonra biten elbiseye üzgünce baktım ve poşetine geri yerleştirdim. Miniklerim çoktan yerlerinde pineklemeye başlamıştı bile. Hiçbirinden ses gelmiyordu. Onlara kısaca göz atıp ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım.
Yüzüme çarpan ayazla birlikte üzerimde ki hırkayı mümkün olduğunca üzerime iyice kapadım yakalarını. Her zaman ki gibi başımı yere eğip hızlı hızlı ilerlemeye başladım Azime ablanın evine.
"Kız! Eftelya!" diye bağırdı Aliye
"Buyur Aliye ne oldu?"
"Ben sana demedim o cazgır kedilerini salma benim bahçeme diye,ezmiş bütün lahanalarımı yine" usanmışlıkla iç çektim.
"Ne yapayım hayvanlara Aliye bağlayayım mı? Evcil değiller ki uyarayım çekişeyim evde dursunlar. Sokak hayvanı onlar."
"Sokak hayvanı madem ne diye evine alıyorsun. Sok çuvala bağla at denize bakmak zorunda mısın ?" dedi bütün çirkefliğiyle.Gözlerim karardı dediğiyle.
"Topla dilini Aliye sen mi verdin onların canını da alıyorsun.Kimsin sen. Nedir bu zalimliğin. Edebinle otur evinde. Ben senin çocukların bahçemi talan ettiğinde tek bir laf etmedim komşuluğumuzun hatrına ama bozma benim ağzıma senelere bakmam şikayet ediveririm seni valiliğe katil diye. Uzak dur yavrularımdan"
"Ne diyorsun be sen, benim çocuklarım yapmaz öyle şeyler."daha sonra da "Recep!!!!" diye bağırdı birkaç defa.Altı yaşlarındaki Recep koşarak çıktı dışarı
"Ne oldu anne? "
"Eftelya'nın bahçesine girip bahçesini bozdun mu hiç" gözlerini büyüttü korkuyla
"Vallaha ben bir şey yapmadım anne. Eftelya abla yalan diyor. Ben niye gireyim onun bahçesine" kibirle başını kaldırdı Aliye.
"Yapmaz demiştim sana yalancı kadın. İftira atacağına kedilerine sahip çık kedilerine. "Ümitsiz vakasın der gibi baktım suratına Aliye'nin
"Kedilerimden uzak dur uyarmadı dedirttirme bana Aliye" son diyeceğimi diyip Azime ablanın evine yürüdüm hızlıca. Kapısını açıp evine girdim ve çaldım yavaşça
"Geldim."diye bağırdı yine evin içinden ve az sonra kapı açıldı.Elinde tespihiyle açtı kapıyı.
"Namaz mı kılıyordun abla böldüm kusuruma bakma lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERİNÇEK
Romance"Zelzele gibisin Ömer. Beni evsiz ve kimsesiz bırakmaktan başka bir şey yapmıyorsun. Yıkımı getiriyorsun ruhuma..." gözümden akan yaşı hırsla sildim. "Ve ardına bakmadan gidiyorsun." . . . Yıl 1994 İzmir'in küçük bir sahil kasabasında yaşayan Eftely...