4 🌼 Tüm köyü aydınlatan gülüşü

507 119 25
                                    

"Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş... Ama sen gitme, ben cahil kalayım."

-Nazım Hikmet

~~~

Renk renk hanboklar içerisinde gezinen mutlu kadınlar, etrafta bağırıp çağırarak sevincini belli eden bol pantolonlu adamlar ve durmadan bir yandan bir yana koşuşturan çocuklar...

Festival tam da hayal ettiğim gibiydi. Herkes mutluydu. Çeşit çeşit yöresel yemekler yapılmış, etrafa yeryüzünü süsleyen kumaşlar serilmişti.

Standların çatıları bayraklar, bez parçaları ve rüya avcılarıyla doluydu. Herkes elinde olanları paylaşıyor ve harıl harıl birbirlerine birşeyler anlatıyorlardı.

Yanımda etrafı ağzı açık izleyen Goeun ise üzerindeki pirinçlerden kurtulmuş ve yol boyunca köyünde yaşayan insanlardan, kendisinden, birlikte yaşadığı büyükannesi ve büyükbabasından, bir de evinde beslediği iki serçeden bahsetmişti.

Hatta o serçelerden öyle bir bahsetmişti ki bana bir kağıt ve mürekkep verseler çizebilirdim bile. Sanki diğer serçelerden farklıymış gibi tüylerini bile öve öve anlatmıştı. Bıraksanız dünyayı kurtaracaklarmış gibi...

Kestane kahvesi saçları, saçlarına oranla daha açık renkli gözleri ve kısa boyuyla oldukça sevimliydi.

İki adım önümde yürüyen Soojang kafasını yere eğmişti. Sanırım henüz kıyafetlerimizi giymediğimiz için hanbokuyla dolaşmaktan utanıyordu. Goeun ise Soojang'ın bir adım arkasında benim ise bir adım önümde, sağımızda hayret dolu sesler çıkararak ilerliyordu.

Her şey tam da mükemmel ilerliyor derken Goeun Soojang'ın koluna yapışmış ve ileride bulunan standları göstererek konuşmaya başlamıştı.

"Bende orada olabilirdim. Orada olup yarışmayı kazanabilirdim. Daha sonraysa saraya çırak olarak kabul edilir ve lezzetli yemeklerimle adımı duyurabilirdim. Ardından..."

O konuşmaya devam ederken birden tüm sesler kesilmişti. Etrafta bağırıp çağıran insanlar yok olmuş, onun tüm köyü aydınlatan gülüşü ve ben kalmıştık.

O etrafa ışığını saçarak bir şeyler anlatırken ben orada öylece kalakalmış ve güzel gülümsemesine bakmıştım. Bu belki de sadece saniyeler sürmüştü fakat bunun benim için bir önemi yoktu. Çünkü o an benim için zaman durmuştu.

Yalnızca ben ve o kalmıştık. Tüm köyü aydınlatabilecek kadar büyük gülüşü, düz bir çizgi haline gelen gözleri, hafif kızarmış yanakları ve ben...

Kalbimin ritmi atması gerekenden fazla atarken ya da yüzümü alevler alırken hiçbir şey olmamıştı. Yalnızca izlemiştim. Önümdeki güzel manzarayı bir daha asla göremeyecekmişim gibi izlemiştim.

Tüm bu kareyi aklıma kazırken o arkasını dönmüş ve onlardan birkaç adım geride kalmış olan bana bakmıştı.

Orada şok geçirmiş gibi kalırken Soojang bunu farketmiş ve hemen hanbokunu umursamadan koşarak yanıma gelmişti.

O orada bir şeyler gevelerken ben yalnızca bana bakan kıza bakıyordum.

Tüm bu güzel anlar bir yere kadar sürmüştü tabii ki her boktan çıkan Soojang'ın yüzüme indirdiği sert tokatla kendime gelebilmiştim. Soojang yanımıza yaklaşan muhafıza sessizce bir şeyler söylerken ben kafamdan düşmek için fırsat arayan şapkamı düzelterek Goeun'a doğru adımlamıştım.

"Eğer bana biraz izin verirsen o yarışmaya katılmanı sağlayamasam da seni saraya çırak olarak aldırabilirim."

Saniyelerden içinde söylediğim şeylerle gözleri büyümüştü. Belki benim bile nasıl o kadar hızlı söylediğimi bilmediğim kelimeler yüzünden belki de o anki heyecanından. Bilmiyordum fakat çok iyi bildiğim bir şey vardı. O bana gülümseyişini sununca havalara uçacaktım.

Tabii hayal kurmamak gerekiyordu. İnsanin Soojang diye bir arkadaşı oldu mu hayal kurmamak gerekiyordu.

Kolumdan tutarak beni hızla çekiştirmiş ve Goeun'un yanından ayrılmamı sağlayarak tahtalardan yapılmış evler arasına girmemi sağlamıştı.

Ona ne diye böyle bir halt yediğini soracağım anda az önce geldiğimiz yerden büyük bir ses yükselmişti.

"Kraliçem çok yaşa!"

Yanımdaki güzellik her şeyden çıkan bir maydanoz olsa da ara sıra işe yarıyordu. Eğer -hangi kraliçe bilmesem de- kraliçe bizi böyle görseydi değil festivale katılmak festivaldeki müziklerin sesini bile duymamamız için bizi zindana kapattırırdı.

Aklım Goeun'da kaldığı sırada Soojang konuşmaya başlamıştı.

"Kızı muhafaza emanet ettim efendim. Şimdi giyinebiliriz."

~~~

Giydiği hanboktan kurtulmuş üzerine geçirip tekrar yakışıklı haline bürünerek elinde mochi olduğunu tahmin ettiğim şekerlemelerle içeri girmişti Soojang.

"Efendim sarayda çalışan görevlilerin arabasından gizlice aldım. Lütfen aramızda kalsın. " diyerek gülümsemiş ve tahta tabak içerisinde bulunan renkli elips şeklindeki şekerlemelerde dolu tabağı bana uzatmıştı.

Tam elime bir tane almış büyük şekeri ağzıma atacağım sırada muhafızlardan biri kapının dışından izin isteyerek içeri girmiş ve Kraliçenin gösteri için bizi beklediğini söyleyerek dışarı çıkmamızı rica etmişti.

Evet gösteri...

Her sene düzenlenen festivalde prensler ve onların en yakın muhafızlarının bir dans gösterisi yapması istenirdi. Bunun için süre uğraşılır ve bir dans koreografisi düzenlenirdi.

Şimdi ise aylardır öğrenmek için uğraştığımız dansın sırası gelmişti. Elimde tuttuğum şekerlemeleri kostümünün cebine koyarak Soojang'ı da alıp odadan çıkmıştım.

O da benim gibi erzağını depolamış ve muhafızın yanından beni takip etmeye başlamıştı.

İşte şimdi Goeun'a benden etkilenmesi için yapılacak gösterinin sırasıydı.

İşte şimdi Goeun'a benden etkilenmesi için yapılacak gösterinin sırasıydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu artlar sizce de çok sevimli değil miii?

Bu arada gidişatı nasıl buldunuz? Umarım hoşunuza gidiyordur 💚💕

Prince Of The Garden // Park JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin