Dar hejîrokê, xemrevînokê. (İncir ağacısın, gam götürensin.)
2.BÖLÜM: İNCİR AĞACI
"Bu türküyü duyduğunda ya Kürt ağlar, yaşanmışlıkla; ya Kürtlere ırkçılık yapan ağlar, pişmanlıkla." Kalbime bir şey oldu... Yemin ederim kalbime bir şey oldu, o öyle söyleyince, gözlerimin ardında taşmayı bekleyen bir nehir can buldu. Sözleriyle, varlığıyla her şeyiyle çok ağrı bir adamdı. Üzerimde tır geçse böylesini hissettirmezdi. Dudaklarım aralık kalmış, ne söyleyeceğimi şaşırmıştım. Tam o an dışarıdan nasıl göründüğümü düşünüyordum. İnsanlar yanımdan geçerken ne demişlerdi? Nasıl bir haldeydim? Ne düşüneceğimi şaşmış ve düşünmem gerekenlerden korkuyordum. Çünkü gerekenler, gerekmeyenleri yaptığımı gösteriyordu.
Ön yargıların inanmak istediklerinden ibaret, sense bunun gerçeğiyle yüzleştiğinde yaşayacağın pişmanlığa mahkûmsun. Benim gibi... Beni bu adam tutukladı. Vicdanımın mahkûmu olmamı bu adam sağladı.
Karşımda bir ırkın çığlığı duruyor. Göz kapaklarının altındaki çukurlar ne belirgin, gözyaşıyla mı çöktüler? Gözleri yüzünde nasıl böylesine parıl parıl... Pasın kömürün arasında elmas misali. Doğunun, batıya sesi daha yeni ulaşıyor. Ses telleri kopup parçalananların hesabını kim verecek?
Boğazımı temizleyerek gülümsemeye çalıştım. Kendimi toparlamam ve yüzümdeki şu aptal acınası ifadeyi yok etmem lazımdı. "Öyleyse bir üçüncüyü ekleme zamanın gelmiş. İkisi de değilim." Kaşları havalandı, ilgisini tesir eden tepkilerimdi. İkisi de değilim derken içten içe yalan söylüyormuş gibi hissetmiştim. Kürt olmadığım konusunda yalan söylüyor olamazdım fakat ırkçı olduğum konusunda?
Irkçılık yalnızca ırkçılık yaptığın ırka zarar vermek değildir. Aklından bir şey geçer, söylemezsin bile ama geçer işte. Önce o ırka bakış açın değişir, sonra o ırktaki herkese şüpheli yaklaşırsın. Yukardan bakarsın, çok üstünmüşsün gibi... Onlar bilmedi diye, onlara zarar vermedin diye veyahut bugüne kadar düşüncelerini kimseyle paylaşmadın diye kendini aklayamazsın. Sende ırkçısın, pişmanlığa teslim olmazsan, cahiliyetin kölesi olacaksın.
Geçmişi değiştireni kim görmüş ki? En azından gelecek benim olsun istiyorum. Ama içten içe geçmişteki düşüncelerimin geleceği hak etmediğini düşünüyorum. Çünkü ben düşüncelerimi halen değiştiremiyorum. Karşımdaki adama baktım. O değiştirebilir miydi? O bana doğru yolu gösterebilir miydi? Düşüncelerimi haklı da çıkaracak o, değiştirende o olacak. Bu bile benim ne kadar berbat biri olduğumu gösteriyor zira bir ırkı bir adama göre yargılayamazsın. Yine de... Hepsi işin bahanesiydi, kendime bunu söyleyerek; Bir Kürt'ü tanıyacaktım.
"Nesin öyleyse?" Derin bir soluk alıp ayağa kalktım. Çantamı tek omzuma atarak karşısında dikildiğimde elini yasladığı koltuktan çekip doğruldu. Doğrulmasıyla aramızdaki boy farkı en net hatlarıyla ortaya çıkmıştı. Boyum kısa değildi aslen, yüz yetmiş santime çok yakındım, uzun olan oydu. Aramızda bir kafa boyu fark vardı.
Gözlerim omzundaki siyah takım elbise ceketine kaydı, kollarını sıkan ceket tam bedenine uygun olsa da orada zorlanmışa benziyordu. Beyaz gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı. Siyah kumaş pantolonunun belindeki siyah kemer rengiyle fark etmesi zordu lakin ben özellikle dikkat etmeyi tercih etmiştim. Takım elbise indirimi suçsuzlarda geçerli değildi sanırım. Bunu söylüyorum çünkü karşımdaki adam defalarca yargılanırken, hatta bizzat babam tarafından yargılanırken hiç takım elbisesiyle ilgilenmemişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AR MİJ DÛMAN
Romans"Sor hadi, terörist misin de." Cam parçaları dağıldı, paramparça olan yürekler, hiçbir zaman anlayamayacakları acılara şahit oldu. "Sor bana, dağda akraban var mı de." Dudaklarım titredi, merak ettim ama sesim çıkmadı. Merak, bazen hadsizlik oluyord...