Lalisa Manoban,
"Ne tatlı bir canın varmış seninde! Hemen yoruldum deyip atıyorsun kendini yere!" sahte bir kızgınlıkla kendini zemine bırakmış Jungkook'un ter içinde kalışına karşılık bende ter içinde kalmışlığımla sitem ettim.
"Bende can var evet ama sendeki can mı emin değilim. Yorulmadın gitti ya! Ara da mı vermeyelim hiç?"
"Abartma yahu, yarım saat olmuş sadece. On dakikası da dans seçmekle geçti zaten."
Duygusallaştığımız anın ardından garipleşen ortamı dağıtmak ve Jungkook'un dansa olan kötü hislerini atabilmek umuduyla ona birlikte bir dans ezberlemeyi teklif etmiştim. Başta tereddüte düşse de ona birkaç dans gösterirken bir şekilde ikna edebilmiştim. Ve bir çift dansı seçmiştik. Heyecandan yerimde duramamıştım ilk yapmaya başladığımız dakikalarda. Yarım saati devirirken birbirimize daha iyi uyum sağlayabilmiştik pratik yaparak.
Garip bir havası vardı buranın ama hoşuma gitmişti. Hem boğucu hem de güvende hissettirebilecek türden bir odaydı. Kapalı renkler hakimdi, bir kısım dışında her yanı aynalarla çevriliydi ve olması gerektiği kadar genişti.
Söylenmeyi bırakarak onun yanına uzandığım anda gördüğüm ile şaşkınlıkla aralandı gözlerim. Tavan tamamen aynayla kaplıydı ve kenarları profesyonelce çekilmiş fotoğraflarla çevriliydi. Görülmeye değer bir görüntüydü, emek verildiği belliydi. Yeni fark ediyor oluşuma şaşırdım sonra. Tavan uzaktı ondan olmalıydı ki duvarlardaki aynaya yansımamıştı, bu yüzden fark etmemiş olmalıydım.
Bunun Jungkook'un işi olduğunu tahmin edebiliyordum. Fakat bir diğer şaşırdığımsa fotoğraflarda içerde gördüğüm kişiler değilde bir kız ve bir erkek olmak üzere iki yabancı yüz vardı.
"Bu çok güzel. Sen mi yaptın?" Uzandığım yerden kafamı yana çevirmemle zaten bana bakıyor olduğunu gördüm.
"Evet. İşim gereği fotoğraf veya kısa film çekimleriyle ilgileniyorum."
"Ne güzel. Aslında benimde yaptığım klipler vardı. Dans edip çekerdim ama bir süre sonra bıraktım."
"Neden bıraktın?"
Derin bir nefes alıp tekrar tavandaki resimlere odaklandım. "Bir kameram vardı. Bahsettiğim zor çocukluğumu geçirdiğim kişiyle para toplayarak almıştık. İşte şu olay yaşandıktan sonra-" devam etmek istemeyip sustuğumda güçlü olmaya çalıştım ve devam ettim. "Benim için bir kardeşten farksızdı, o kamerayı her elime aldığımda anılar canımı yakıyordu. Bu yüzden kaldırdım. Onunla beraber tüm anıları kaldırdım, dans dışında."
Anlamış gibi kafa sallayıp benim gibi tavana baktığında bu gergin anı dağıtmak için gülümsedim. Geçmişi hatırlayıp boş yere üzülmeye gerek yoktu. Evet çok şey götürürdü, çok yara bırakıyordu ama olgunlaşırdı insan. Bu yüzden hiçbir zaman üzüntümü ya da geçmişimi yansıtmak istemezdim, anı yaşardım. Unutmak istediğim geçmişi her anımda yaşatırsam kendimi de yaşatmakta güçsüz kalırıdm.
En köşede çokta büyük olmayan bir fotoğrafa takıldı gözüm. Yanında siyah uzun saçlı ve oldukça güzel bir kız, onun yanında da şapka takmış bir erkek vardı. Aynı bu odada çekilmişti. Aynaya karşı neşeyle çekilen bir fotoğraftı. Parmağımı kaldırarak o fotoğrafı işaret ettim. "Şu yanındakiler kim?" Parmağımı indirip ona baktığımda bir anda ciddileşmiş ve o fotoğrafa odaklanmıştı. "Senin için önemli birileri olsa gerek, mutlu görünüyorsunuz. Açıkçası böyle bir ortamda fotoğrafı bulunan biri şanslı olmalı." Gülümseyerek söylediğimle ona döndüğümde bakışları beni buldu. Gülüşü silinmiş, hüzünlü bir hâl almıştı.
Sonunda kafa sallayıp yerinden doğruldu. "Hayır, önemsiz kişiler." anlatmaya benim kadar istekli değildi demek ki.
Onu zorlayamazdım. Belli ki anlatmak içine sinmiyordu benim aksime. Belki unutmaya çalışıyor, dile getirmek istemiyordu. Belki de gerçekten önemsizdi.
Herkesin insanın düşüncelerini şekillendiren bir geçmişi vardı işte. Kimilerinin kaçtığı, kimilerinin ise yüzleşmekten korkmadığı bir geçmiş.
Ayağa kalkıp elimi ona doğru uzatınca kafasını kaldırmış ufak bir tebesümle elimi tutarak ayağa kalkmıştı. "Bence yeterince dinlendik?"
"Bence sende bitmek bilmeyen bir enerji var."
"İltifat olarak alıyorum ve ben almaya devam ederken sende müziği başlatıveriyorsun. Hadi bakalım."
Dans ettiğimiz şarkı yani, The Weekend ve Ariana Grande'nin Die For You şarkısının tutkulu melodisi tekrar odayı doldurduğunda arkamda hissettiğim bedeniyle bende başlangış pozisyonumu almıştım.
Aynadaki görüntümüz içimi kıpır kıpır ediyordu. Başlarda birbirimize uyum sağlamamız zor olmuştu, düşe kalka öğrenebilmiştik fakat şimdi tam da uyum içerisinde dans ediyorduk.
Bu duygu şımartan cinstendi. Arkamda, yanımda olduğunu biliyor ona göre dengemi sağlamak, kendimi dansa kaptırmak daha çabuk etkili oluyordu. Tarifsiz bir hissiyat kaplıyordu etrafımı. Bu yüzden tango tüm danslardan farklı, duyguyu en iyi hissedebildiğimiz, tutku dolu bir türdü.
"İlk kez dans ediyormuş gibi bir merakla hareket et, beni ilk kez görüyormuş gibi bir merakla bak bana." Dudaklarından çıkan mırıltı, kalbime dokunan sözlerle ona dikkat kesilmiş bir yandan da dansın büyüsüne kapılmıştım. Sıradaki hareket sayesinde ona dönerek devam ettiğimde gözlerime bakarak sözlerine devam etti.
"Ben de seni ilk kez görüyor gibi bir merakla dans edeceğim." Beni döndürdüğünde arkamda kalmıştı ve nefesi boynuma değiyordu.
"Ondan önce, beni ilk defa fark ediyormuşçasına merhaba de, sonra gözlerini ayırma gözlerimden." Gözleri tekrar gözlerimle buluştuğunda kendimi öyle bir kaptırmıştım ki, ayak uçlarım zeminde değil de kuğu misali suyun üzerindeymiş gibiydi.
"O zaman bende sana merhaba diyeceğim ve birbirimize isimlerimizi vereceğiz." Son ve zor harekete geldiğimizde diğer pratiklere oranla daha güzel sonlandırmıştık.
Bu beklenmedik sözleriyse bambaşka bir Jungkook görmemi sağlamıştı yine. Ve bir heyecan durmadan gezindi durdu tüm bedenimde.
Elleri belimdeyken durmuştuk fakat hala ayaklarımın zemine değdiğini hissedememiştim.
"Lalisa."
"Jungkook?"
"Bundan böyle her bu şarkıyı duyduğumuzda, nerede olursak olalım dans edeceğiz, birlikte. "
"Anlaştık."
"Bu müziği bir daha ne zaman duyacağız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shut up and dance
Подростковая литератураBu yapbozun bir değil, birden fazla parçası kayıptı fakat yapboz kayıp parçaları olmadan tamamlanmaya çalışıyordu. [Lalisa Monoban & Jeon Jungkook] Romantic, psychologic fan fiction. © bwηίesίreηα, 2022