Lalisa Manoban,
Kıpır kıpır olan her bir uzvum şımartılmış küçük bir çocukmuşum gibi hissettiriyordu. Pekala, daha önce hiç böyle bir ortamım ya da bu denli merak ettiğim biri olmamıştı, bu yüzden şımarıyor oluşuma kızamadım. Genelde dışlanan kişi olduğumdan, garipsendiğimden arkadaş ortamım üçü geçmezdi. Kısa süren arkadaşlıklarımda bile kendimi bu derece özel hissetmemiştim. Bunu Jungkook ve kısacık bir sürede kaynaştığım arkadaşları başarmıştı.
Yemek yediğimiz, daha doğrusu benim yüzümden yiyemediğimiz gün Jisoo'yu da zorla olsa çağırmış ve gün boyu Namjoon ile olan atışmalarını seyretmiştik. E tabii eğlenmediğimizi söyleyemezdim. Jisoo'nun birine gıcık olduğuna nadir şahit olurdum ve o da bu anlardan biriydi.
Biri olabilmek farkındalığı ile doldu zihnim o sıralarda. Yeni insanlar tanımak böyle bir şeydi işte, daha görmen gereken çok şey olduğunun farkına varıyor, durumlara karşı daha bir fikir sahibi olabiliyordun. Beni sevmiş olmaları rahatlamamı sağlamıştı çünkü garip biri olduğumu düşünüp benden soğumaları gerilmemi sağlamıştı ancak böyle bir şey olmamıştı çünkü onlarda en az benim kadar garip insanlardı.
Ve Jungkook, ismi bile heyecana kapılmamı sağlayan adam. Göz ardı edemeden büyüyen bir şeyler vardı içimde ona karşı. aklımdan çıkmayan yüzünü tekrar tekrar beğeniyordum zihnimde. Sonra sıcak bir esinti kaplıyordu içimi. soğukta kalmış bedenimin üşümesine izin vermiyordu onu düşünmek, içimi kaplayan o sıcak esintisi sayesinde. Ve sonra durup daha önce bu hissiyatı yaşamadığım için ne kadar şansız olduğumu hatırlıyorum. Hatta, "Nerelerdeydin Jungkook..." diye düşünürken buluyorum kendimi. Ve utanıyorum da, alışkın olmadığımdan olmalıydı.
Yatağımın üzerine adeta yayılmış ve telefonumdan bir dizi açmıştım. Tabii diziyi ne kadar izlediğim aşikardı. Bitmiş çikolata paketi ellerimin arasında can çekişiyor, dudaklarım kemirdiğimden kıpkırmızı oluyordu. Karşımdaki aynaya baktığımda gergin yüz hatlarımı rahatlattım ve kırmızılığıyla dikkat çeken dudaklarıma baktım. Ve tam o anda kendimi kaçtığımız gece atladığımız denizde buldum, sonra karşımdaki gökyüzünü gözlerine taşımış adamın dudaklarını dudaklarımda hissettim. Beni öpmüştü, hemde olağandışı bir anda, olabilecek en etkileyici bakışlarla. Elim hatırladığım anlarla birlikte refleksle dudağıma gittiğinde kıkırdamış ve yüzümdeki saçma sırıtışımla kendimi sırt üstü yatağa bırakmıştım. Gözlerimi kapattığım anda beliren yüzü bana gülümserken ne ara bu kadar delirdiğimi düşünüp yatağımda tepinmeye başladım. Şanslıydım ki bu durumlarıma ne kadar alışık olsa da Jisoo evde değildi ve beni böyle tepinerek göremeyecekti. Tam bu sırada duyduğum bir şeyin hızla zemine düşme sesiyle aniden yerimde durmuş ve gözlerimi korkuyla kısmıştım. Aklımdaki şey olmamasını umarak yatağın köşesine doğru süzülüp yere düşenin tam da aklımdaki şey olduğunu görmüştüm. Hızla yerimden doğrulup yüz üstü düşen telefonumu aldığımda daha yeni taktığım camın tekrar çatladığını görüp avcumla alnıma vurdum. "Tanrım! Neden bu kadar aptalım! Hiçbir şeyi hak etmiyorsun Lisa!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shut up and dance
Novela JuvenilBu yapbozun bir değil, birden fazla parçası kayıptı fakat yapboz kayıp parçaları olmadan tamamlanmaya çalışıyordu. [Lalisa Monoban & Jeon Jungkook] Romantic, psychologic fan fiction. © bwηίesίreηα, 2022