Çok fazla koşmuştum ve nefesim kesiliyordu. Geldiğim yer çok şirin bir yerdi ve bu çok hoşuma gitmişti. Etraftaki evlerin geneli beyaz ve bej renklerle bezeliydi. Aralarında ahşap ve taştan evlerde vardı ve çok tatlı gözüküyorlardı. Her yerde ağaçlar ve çiçekler vardı. Cidden çok güzel bir yerdi hayran olmuştum.
Etrafa hayran hayran bakarak yürüyordum. Bir anlığına durup düşündüm, "ne güzel bir yere düştüm ben, ama sıkıntı doluyum. Nasıl yaşayacağım burada?", diye. Cidden ne yapacaktım?Geceleri nerede Uyuyacaktım? İnsanlarla nasıl iletişim kuracaktım? BEN NASIL YAŞAYACAKTIM?
Bu sefer bütün mutluluğum yine çöpe gitmiş, yerini klasik somurtkanlık aldı...
Yavaş yavaş ilerledim. Taa ki küçük bir bakkal gibi bir yere gelene kadar. Sonra ansızın karnım guruldadı. Acıkmıştım. Yine etrafı inceleyerek dükkanın içerisine girdim ve ilk gördüğüm çikolatayı aldım ve amcaya gösterdim. Amca benim Türk olduğumu bilmediği için Fransızca bir şeyler söyledi. Sonra benim Fransız olmadığımı anlayarak başını salladı. Bende buna karşılık zayıf İngilizcem ile - İngilizce öğretmenimin kulakları çınlasın- 'ben bilmiyorum' demeye çalıştım. Sonra amca tekrar başını salladı ve telefonunu çıkardı. Birkaç saniye sonra telefonu bana döndürdü ve yazan şeyi okumamı istermiş gibi ekranı gösterdi. Ekranda;
"Merhaba çocuk, al o çikolatayı senin olsun. Sen nerelisin?", yazıyordu. Merakla amcaya baktım ve yine zayıf İngilizcem ile konuşmaya başladım ;
"I 'm Türkhis."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonbahar
AcakAteş, sokaklarda yatan, ekmek parasını insanların ayakkabılarını temizleyerek kazanan, daha 16 yaşında olan bir genç ama Ateş' in çok büyük bir sırrı vardır ve bir süre sonra bu sır açığa çıkar. Tabiiki de Ateş bu macerada yanlız değil ; sevgilisi...