"Tae bugün seni taburcu edicez, vücudun gereken gücü topladı, son birkaç dosyan hallolsun gidebilirsin"
Günlerdir ağlıyordum, ruh gibiydim. Şu hayatım, şu an yaşadığım hayat bana cehennemdi. Yaşamıyordum. Ölüydüm. En başta... Jungkook yoktu. Jungkook'un olmadığı bi hayat hayat değil, yaşam... yaşam değildi. Kalbimdeki acı her geçen gün canımı daha da yakıyordu. Hala inanamıyordum, onca yaşanan şey nasıl bir hayalden ibaret olabilir ki? Gerçi... inanmıyorum. Asla hayal olamaz çünkü... hislerim, hislerimiz hafife alınıcak yada hayal olucak kadar basit değildi. Birbirimize karşı yoğun duygular içine girmiştik biz... birbrimize aşık olmuştuk ya!
"Tae oğlum montunu giy üşütüceksin.."
Annemin elinden montumu aldım ve yürümeye başladım.
"Taehyung nereye gidiyorsun!"
"Peşimden gelme"
"Ama Tae—"
"Dediğimi duydun!"
Bulmalıydım... İlk tanıştığımız yer.. Jungkook'un kafesi ve benim yaşadığım yer. Hatırlamalıyım hatırlamalıyım..Hatırlamak zorundayım!!
Saatlerce sokak sokak cadde cadde gezdim ama.. tanıdık gelen tek bir yer bile yoktu. Koca şehirde nasıl bulacaktım? Bi ara sokağa girdim, nasıl bulucaktım? Jungkooku nasıl bulucaktım?
Kaldırımın kenarına oturdum ve artık tutmaya gücüm kalmamış göz yaşlarımı serbest bıraktım.
"Jungkook..."
Özlüyordum. Onun herşeyini özlüyordum.
"Jungkook.., sevgilim.. seni özledim, kokunu, saçlarını, gözlerini, kirpiklerini, dudaklarını... en çok da o bana sarılan kollarını özledim.."
Canım yanıyordu. Kalbim sanki parçalanıyor gibi acıyordu. Her bir hücrem Jungkookun kokusuyla dolmak isterken o yanımda yoktu. Sarılamıyordum, öpemiyordum, koklayamıyordum... Onun hayatımın merkezi haline geldiğini biliyordum ama... onsuz aldığım nefesin beni her geçen salise daha da dibe gömeceğini tahmin edememiştim... aslında tahmin edememek değil, asla onu kaybetme düşüncesine girmek istememiştim. Onu kaybetmekten korkuyordum ama... bu şekilde olacağını düşünmemiştim. Herkes... herkes Jungkook diye biri yok hayal gördün rüya gördün diyip duruyor, bunların gerçek olmama olasılığı... beni mahvediyor.
Keşke... Sevgilim keşke seninle ayrılmadan önce sana söylemek istediklerimin hepsini söyleyebilseydim.. Ama şimdi... bir hayalden ibaret olduğun düşüncesi beni... beni..
Hıçkırıklarımda boğuluyordum. Çaresizdim ne yapacağımı bilmiyordum nere gitmeliydim aradığım şeyleri nasıl bulmalıydım bilmiyordum.
Bir dakika.
Aslında... biz... vampirdik, değil mi?
İşte bu!!
Vampir içgüdülerimi kaybetmiş olamam! Zaten hastanede her yemekten midem bulanmış hiçbir şey yiyememiştim, ama nasıl denicektim ki?
Parmaklarımı dişlerimi götürdüm... sivrilerdi. Ama aç değildim. Kendimi bi şekilde acıktırmam lazım, kanın tadına susamam lazımdı. İnsanlara zarar veremezdim. Acaba kendi kanım.. işime yarar mı?
Mantıken Jungkook'un kanına nasıl susuyorsam, onun kanını taşıdığıma göre kendi kanımada susayabilirdim. Ama en kötü ihtimalse... O yaşadığım şeylerin gerçekten... hayalden ibaret olmasıydı.
Korkuyordum, ya susamazsam, ya diğer normal insanlar gibi kandan etkilenmezsem... Bunlar benim yaşadıklarımın gerçekten bir rüyadan ibaret olduğunu kanıtlayacaktı. Aşırı endişeliydim. Çok kararsızdım ama... en sonunda kararımı verdim.
Koluma doğru yöneldim, dişlerimi koluma bastırdım... Biraz zor geçti. Ama kanatmayı başarmıştım. Kanamıştı kanamasına ama...
"Hayır hayır olamaz... olamaz değil mi?"
Deliricektim.
"Hayır hayır!!!"
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Okuduğunuz için teşekkürler😊 oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤗💕