Kaçak (9. Bölüm)

1.7K 77 11
                                    

Çocukların yanına yaklaştım ve Ece'nin nerede olduğunu sordum. Dudaklarını büzüp omuzlarını silktiler. Çocukların verdiği tepkiyle beraber resmen eşekten düşmüşe döndüm. Gözüm Eceyi arıyordu ama yoktu. Evlere tek tek girip odaları aradık. Herkese Eceyi sorduk ama kimse görmemişti. Gezdiğimiz yerleri aramaya başladık. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Ne olduğunu anlamadan birden gözlerim kapandı.

Gözlerimi açtığımda kendimi bize verilen odada yatağımda buldum. Babam başımda uyanmamı bekler gibi bana bakıyordu. Çoktan akşam olmuştu gözüm Eceyi aradı. Yoktu. Hızlıca yataktan kalktım ve kapıya yöneldim. Ama kalkmamla yere düşmem bir oldu. Sahi ya sabahtan beri bir şey yememiştim ve Eceyi ararken çok enerji harcamıştım. Babam beni yerden kaldırarak yatağa geçmeme yardımcı oldu ve baş ucumdaki yemeklere ye bunları dercesine bir bakış atıp odadan çıktı. Yemek yemek istemiyordum. Ben sadece Eceyi bulmak istiyordum. Ama yemeği de yemeliydim. Açlık ve güçsüzlükten ayağa bile kalkamıyordum. Kendimi zorlayarak da olsa tabaktakileri bitirdim. Yavaş yavaş ayağa kalktım ve babama bakındım. Çardakta diğerleriyle oturuyordu. Yanlarında gittim Ece hala ortalarda yoktu.

Sabaha kadar çardaktakilerle oturduk sayımız saat ilerledikçe azalmıştı ama 5-6 kişi vardık. Işık zombileri çekmesin diye tek mum eşliğinde sabahı etmiştik. Gece aramak gibi bir lüksümüz yoktu. Çitlerin içinde bile olsak geceleri güvensizdi. Güneşin doğmasıyla beraber birer ikişer uyananlar olmuştu. Bizimse yüzümüzden uyku akıyordu ve gözlerimiz kan çanağıydı. Gözlerimizi ovuştururken ahırların oradan birisi belirdi. Herkes silahlarına sarıldı ve gelenin olduğu tarafa doğrulttu. Yaklaşanın ne olduğunu kestirmeye çalışıyorduk. Bir kaç adım sonra gelenin Ece olduğunu farkettim.

"Silahlarınızı indirin! Gelen Ece" diye sevinçle bağırdım. Eceye doğru koştum ve sıkı sıkı sarıldım. Herkes sevinmişti ama Ece her zamanki gibi ne olduğunu anlamamıştı. Nerede olduğunu sormama kalmadan saçlarına yapışmış samanlardan belliydi nerede olduğu. Ama ahıra bakmıştık nasıl göremedik. Kızmak geldi içimden ama yapamadım. Biz meraktan ölürken minik hanım uyuyormuş. Ama önemli olan gelmesiydi.

Ece'nin gelmesiyle herkes derin bir oh çekti ve keyiflendi. Son uykucunun da kalkmasıyla sofra kurulmaya başlandı. Sofra hazırlanırken Eceyi yanımdan ayırmadım. Hazırlık bitince hep beraber sofraya geçtik ve kahvaltımızı yaptık. Kahvaltıdan sonra bir kaç kişi meyvelere bakmaya bir kısmı da hayvanlarla ilgilenmeye gitti. Kendimi çok işe yaramaz hissediyordum. Herkes bir iş yapıyor bir şeyin ucundan tutuyordu bizse sabahtan akşama oturuyorduk. Bir günümüz daha oturarak geçti.

Ertesi gün Can abiye "Can abi artık bizde bir işin ucundan tutup yardım etmek istiyoruz zaten fazlasıyla yük oluyoruz size, en azından yardım edelim." dedim. Can abi gülümsedi ve "Ne yük olması saçmalama. Ama. Eğer yardım etmek istiyorsan tam senlik bir işim var." dedi bende kabul ettim ve bir şeyler yeyip kalktık. Can abi bana döndü "Uzun zamandır çitleri ve telleri kontrol etmedik. Bir yerde açıklık varsa hendekler olsa da riske etmeye gerek yok. Al bakalım bu baltayı. Bundan sonra bu senin. Biraz daha tecrübe edin silah kullanmayı da öğreteceğim sana." dedi. Bende teşekkür etme anlamında kafamı salladım ve baltayı aldım. Sıra kontrole gelmişti.

Can abiyle beraber tek tek çitleri ve telleri kontrol ettik. Hendekte bir kaç tane zombi vardı ama önemsizdi. Sürü olarak gelmeleri sorun yaratırdı. Hendeğin dolmaması gerekliydi. Ama şu anki durumu iyiydi. Tellerde el büyüklüğünde bir kaç delik vardı. Delikleri yanımızda götürdüğümüz ufak teller ve pense kullanarak kapattık. "İyi işti." diye seslendi Can abi. Üstümde tatlı bir yorgunlukla eve döndüm. En azından günümü oturarak geçirmemiştim.

Gün geçtikçe onlar bizi misafir gibi değilde parçalarıymışız gibi görmeye başladı. Babam gitmekten vazgeçmiş gibiydi. Her gün daha çok ısınıyordu buraya. Burası babama annemin acısını daha çabuk unutturdu. Burada kalmanın hepimize iyi geldiği kesindi. Can abiyle devamlı olarak 3 günde bir çitleri kontrol ediyorduk.

Buraya gelmemizin 4. haftasıydı. Gece her zamanki gibi çardakta bir mumun etrafında oturmuş sohbet ediyorduk. Havalar hafiften soğumaya başlamıştı ve hepimiz yorganlara sarılıydık. Her zamanki gibi zombi hırıltıları ve inlemeleri eşliğinde oturuyorduk. Artık kulaklarımız alışmıştı seslerine. Bu gece bir terslik vardı. Sesleri sanki fazla yakından geliyordu. Aldırmadan sohbetimize devam ediyorduk ki o sese kadar.

Kuyuya bir şey düşmüştü. Herkes yerinden kalkıp sese doğru gitti silahı olanlar silahlarını aldı ve kuyunun başına geldik. Can abi en önde bir elinde silahı diğer elinde feneriyle ilerliyordu. Feneri kuyuya tuttu. İyide bu nasıl ola bilirdi. Kuyudaki bir zombiydi. Herkes şaşkın şaşkın bakınırken bir hırıltı korosunun bize doğru geldiğini duyduk. Can abi feneri seslerin geldiği yere doğrulttu. İçimden ''İşte şimdi boku yedik.''  dedim.

Arkadaşlar bölüm fazlasıyla gecikti sınavlar ve okul nedeniyle. Hepinizden özür dilerim. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. 

İçimizdeki ZombilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin