Düzen (15. Bölüm)

628 32 3
                                    

Kapıya doğru ilerledikçe nöbet tutan askerler seçilmeye başlandı. Bir kaç adım daha attıktan sonra silahlar bize doğrultuldu ve yaklaşmamız beklendi. Bir kaç metre daha gittikten sonra "Dur!" sesi geldi. "Silahınız varsa bırakın ve elleriniz yukarıda bize doğru yaklaşın." dediler. Emre uyup üzerimizde kesici aletler ve silahların hepsini atıp yaklaşmaya başladık. İki tane sonuna kadar kapalı kapı vardı. Araçlar için haddinden fazla büyük bir kapı ve yayalar için küçük bir kapı. Belli ki araçları içeri almıyorlardı. Bu kadar araç nereden gelmişti? Bu kadar insan nasıl kurtulmuştu merak ediyordum. Askerlere yaklaşınca "Aranızda ısırılan var mı?" dediler. Can abi "Hayır." deyince "Olduğunuz yerde bekleyin." deyip küçük kapıyı açtılar ve içeri kadar bize eşlik ettiler.

İçeriye girdikten sonra ilginç bir aleti vücudumuza tuttular ve son bir kez doktorlar tarafından ısırılan var mı diye kontrol ettiler. Kontrolden sonra iki asker eşliğinde büyük ve masalarla dolu bir odaya kadar getirildik. Uzun süreden sonra ilk defa elektrik olan bir yer görmüştüm. Odaya gelmemizin ardından askerler kapıda duruyordu ve bizden hemen sonra ellerinde dosyalar ve yüzündeki masum ifadeyle bir bayan kapıdan içeri girdi. Biz hala ayaktaydık bayan "Burası sizin eviniz neden ayakta duruyorsunuz oturun." diyerek samimiyetini dile getirdi. O lafın ardından gerginliğimiz biraz olsun azaldı ve bayan her şeyi anlatmaya başladı.

Adı Dilek'ti buraya kurulan minik kentin önemli isimlerinden biriydi. Ordunun görevlendirdiği müdür gibi biriydi. Kendini tanıttıktan sonra neler olup bittiğini anlatmaya başladı. Buranın kuruluşundan radyo yayınında söylenenlere kadar her şeyi. Burası tedavinin bulunmasından sonra en az hasar alan ve ulaşımı kolay olan yer olarak seçilmiş. Binaların hepsi zaten varmış tek yaptıkları etrafı beton duvarlarla çevirip orduyla güvenli bir alan yaratmak olmuş. Bir gün içinde bine yaklaşık insan gelmiş ve duvarların ardında on binlerce insanı alacak ev, güneş panellerinden sağlanan elektrik, yer altı kaynaklı su ve ekilebilecek topraklar varmış. Kurdukları sisteme göre gelen insanların ne iş yaptıkları yaşı ve uzmanlık alanları öğrenilip en faydalı ola bilecekleri yere gönderilip kendinden buraya bir şey katmaları sağlanacakmış. Mevcutta bir okul ve bir kaçta öğretmende bulunuyormuş. Gelen insanlara ev, iş ve diğer olanakları sağlanıp burayı büyütmek için yardımlarını alıyorlarmış. Tıpkı bizden de alacakları gibi. Sistem bana çok mantıklı gelmişti. Merak ettim ve sordum. "Peki zombiler? Radyoda geçen tedavi gerçekten var mı?" dedim. Hemen cevap verdi. Tedavi gerçekten vardı. Grup grup zombileri alıp aşıları bir hafta boyunca düzenli olarak yapılınca zombiler gerçekten eski hallerine dönüyorlardı. İmkansız gibi gelen tedavi gerçekten bulunmuştu. Fakat dönüşüm gerçekleşip zombiler kurtarıldıktan sonra insülin benzeri hafta bir doz kullanmaları gereken bir iğneleri vardı. Bunun takibini doktorlar yapıyordu. Fakat geri döndürülen zombilerin psikolojik olarak çökmüş oldukları için halk içine karışmaları psikolojik destek verilip tedavi edildikten sonra gerçekleşecekti. Tedavileri bittikten sonra kimisi okul arkadaşımız, kimisi iş arkadaşımız, kimiside komşumuz olacaktı. Ürkütücü ve korkunç bir fikir gibi görünse de bu olağanüstü bir şeydi. Bu konuşmanın ardından bir kaç kişi bize eşlik edecek yaşlarımızı, uzmanlık alanlarımızı, kimimizin de mesleklerini öğreneceklerdi. Bilgileri aldıktan sonra yeni kıyafetler ve erzak verip hepimizi evlere yerleştireceklerdi.

Dilek hanımın kalkmasıyla beraber bize eşlik edecek bir kaç kişi geldi. Onların eşliğinde bahsedilen erzakları aldık ve bedenlerimizi söyledikten sonra hepimize depodan bedenimize göre kıyafet verdiler. Seçme şansımız yoktu zaten bu bile hediyeydi. Temiz olması benim için kafiydi. Her şeyimizi aldıktan sonra bize verilecek evlere doğru yola koyulduk. Sayımız fazlaydı bir eve nasıl sığacağız diye düşünüyorduk. Çok düşünmeye kalmadan geldik. Evler apartman şeklindeydi. Onlarca kat binalar blok blok devam ediyordu. On binlerce insan dediklerinde yok artık demiştim ama evleri gördükten sonra gerçekten inanmıştım. Binalar ve çevre fazlasıyla düzenli sanki hiç salgın olmamış hissi veriyordu. Ellerimizde kolilerle takip etmeye devam ettik.

Binaya girdiğimizde bizi bir asansör karşıladı ve çalışıyordu. Asansöre iki grup olarak binecektik. İlk gidecekler görevliler eşliğinde asansöre bindiler ve tuşa bastılar. Kaçıncı kata gideceklerini bilmiyorduk. Kat göstergesini izliyordum. 1..,2..,3..,4..,5..,6..,7.. olduğunda asansör durdu. Evet bize verecekleri evler 7. kattaydı. Her katta dört ev vardı. Asansör aşağı inmeye başladıkça heyecanım artıyordu ve zemin kata geldiğinde kalanlar olarak bizde asansöre bindik ve aynı kata çıkmaya başladık. Uzun süredir ilk kez asansöre binince ilk kalkışta midem biraz bulandı ama iyiydim. Kapılar açılınca ışıklar yandığında şaşırdım her yer tertemizdi. Bu kadar temiz bir mekanın içinde kendimi adeta bir çöp kovası gibi hissetmiştim. Yirmiden fazla kişi olduğumuz için tek eve sığamayacağımız kesindi. Bizimkilerle beraber görevliler yan yana olan iki evi işaret etti. "Buradan sonrası sizin. Evlerde elektrik, sıcak su kısacası normal bir evde bulunan her şey bulunmakta. Tek eve sığamayacağınızı düşündüğümüz için bu katı size tahsis ettik. Fazlasıyla yorgunsunuz dahada bekletmeyeyim buyurun bunlar evlerin anahtarları." deyip anahtarları bize verip gittiler.

Aramıza iki yeni kişi daha eklenmişti. Haklarında bildiğimiz tek şey adlarıydı ve aynı evde kalmak zorundaydık. Dört gruba ayrılıp evlere geçtik. Ece, babam, dedem, babaannem, Can abi, Ayşe teyze, aramıza yeni katılan çift ve ben bir daireye geri kalanlarda içlerinde gruplaşıp evlere geçtik. Can abiye fısıltıyla "Neden onlarla aynı evde kalıyoruz? Daha onları tanımıyoruz bile." dedim. Aynı ses tonuyla bana "İşte bu yüzden aynı evde kalıyoruz. Hem gözümüzün önünde olurlar hemde tanıma fırsatımız olur." dedi. Aslında fena fikir değildi. Eve girdik ev kocamandı hepimize yetecek kadar yatak. Büyük bir mutfak. Sıcak su, elektrik, tüm elektronik aletler kısacası her şey.

Sıcak su olur da duş almamak olur mu? Sırayla kendimizi duşa attık. Sıcak su ,şampuan herşey vardı uzun süreden sonra ilk defa kendimi temiz hissettim. Bize verilen kıyafetleri de giydikten sonra kendimi koltuklara atıp derin bir oh çektim. Uzun bir mühletten sonra ilk defa bu kadar rahatlamıştım.

Herkes duşunu aldıktan sonra verilen erzaklarla hemen bir sofra kurduk ve hep beraber oturduk. Yeni çiftle birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. Bir yandan yeyip bir yandan tatlı tatlı sohbet ediyorduk. Fazlaca mutlulardı ve çokta samimi bulmuştum onları. Birbirlerine çok yakışıyorlardı. Anılarını anlatmaya başladılar. Mete abi lafa girdi "Biz salgın olmadan bir yıl önce yeni evlenmiştik. Ben hastanede acil servis ambulansında çalışıyordum. Eşimse aynı hastanede psikolog olarak görev yapıyordu. Salgının olduğu güne kadar her şey normaldi. Salgının olduğu gün bir olaya yönlendirildik. Hastayı birisi ısırmıştı ve fazlasıyla kan kaybetmişti. Gidip müdahale edene kadar hasta çoktan hayatını kaybetmişti. İlk müdahale yapıp hemen hastaneye götürdük. Ambulanstan inip sedyeyle hastayı indirdik. Fakat hastane olay yerinden farksızdı kaçışmalar çığlıklar. Gittiğimiz olayın aynısı hastanede oluyordu. Hastalar diğerlerine saldırıyordu. Hasta aklımdan çıktı hemen eşimin yanına koştum. Neyse ki iyiydi kolundan kaptığım gibi hastaneden çıkardım. Zaten biz çıkana kadar hastane iyice karışmıştı. Arabaya atlayıp hemen eve gittik. İlk önce ailemizi aradık fakat telefonlar çekmiyordu. Hemen televizyonu açtık. Her yerde aynı haberler. İnsanlar birbirlerine saldırıyor, etlerini yiyorlardı. Bir kaç saat sonra yayın kesildi ve o bant yayını dönmeye başladı. Zaten bir kaç gün sonra ne yayın ne elektrikler kaldı. Evde kapana kısılmıştık. Ortalık biraz durulduğunda erzak için evden çıktık ve markete gittik. Evden çıktık çıkmasına ama bir daha geri dönemedik. Yollar ve evin etrafı her yer o yaratıklardan kaynıyordu. Bir dağ evimiz vardı oraya sığındık. Marketten aldığımız erzaklarla oraya gittik. Düne kadar orada kalmıştık fakat orada da bizi buldular ve bizde kaçmak zorunda kaldık. Onlardan kaçarken de ormanda da sizinle karşılaştık. Hayatımızı kurtardınız ve bizi resmen cennete getirdiniz. Siz olmasanız orada onlardan biri olmuştuk. Tekrar teşekkür ederim." dedi. Ben anlattıklarını dinlemekten yemek yemeyi unuttum. Kendim ve onlar adına çok sevinmiştim. Cennet gibi bir yerde yeni dostluklarla yeni bir başlangıç yapacaktık.

Arkadaşlar 4 aylık bir süre yazmadığım için bu bölümü 14. Bölümün hemen ardından geçiş bölümü olarak yazdım. Bölüm hakkında görüşlerinizi yorumlarınızda belirtirseniz sevinirim.

İçimizdeki ZombilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin