Kurtuluş (14. Bölüm)

619 30 6
                                    

Kırgın ve halsiz bir şekilde yola koyulduk. Babam hala olayın etkisinden çıkamamıştı. Kolay değildi hem babam için hem bizim için. Yine bilinmeze yolculuk edecektik. Erzağımız kısıtlıydı. Ürün alabileceğimiz toprağımız ve su ihtiyacımız için bir kuyumuzda yoktu. Ağır ağır yolculuğumuza devam ediyorduk. Yollarda tek tük zombiler vardı. Bir süredir grup halinde zombi görmemiştik.

Dinlenmek için bir yerde durakladık. Bir kaç kişi boru ve bidonları alarak etraftaki araçlara yöneldi. Can abi her zaman yaptığı gibi radyoyu açtı ve kanalları dinlemeye başladı. Cızırtı dan başka bir şey olmamasına karşın her arabaya bindiğimizde veya her durduğumuzda bunu yapıyordu. Yine umutsuzca radyoyu kapattı. Güneş batmaya başlamıştı ve diken üstünde uykusuz bir gece olacağı kesindi. Boru ve bidonlarla gidenler elleri boş geri geldiler.

Güneş iyiden iyiye batmış hava iyice kararmıştı. Yatacak yerleri ayarlamamız ve bir kaç nöbetçi koymamız lazımdı. Üçer kişi dönüşümlü olarak nöbet tutacaktı. Tırın arka kapağı kapatılacak önüne araba konacaktı. Dikkat çekmemek için ateş yakmamıştık ve hepimiz aynı yerde kalacaktık. Gece çökünce hepimiz tıra atladık. Hiç birimiz uyumasakta dinlenmeliydik.

Sorunsuz bir gecede yarı uykulu yarı uyanık sabahı ettik. Bir kaç yudum su bir kaç dilim bir şeyler atıştırıp yola koyulduk. Bu sefer tır yerine arabaya binmiştim. Yol nereye çıkarsa oraya gidiyorduk. Can abi yine radyoyu açtı. Bu seferki diğerlerinden farklıydı. Belli belirsiz bir ses vardı. Can abi aniden frene bastı. Sesi yükseltti ve kanalları geçmeye başladı. Neredeyse her kanalda aynı yayın vardı. Sesin net olduğu bir yayını buldu ve dinlemeye başladık. Yayında "Hastalığın tedavisi bulundu. Tekrar ediyorum. Hastalığın tedavisi bulundu. Bursa'da güvenli bir askeri üs kuruldu." şeklinde bant yayını devam ediyordu.

Tırdakiler inip ne olduğunu sormaya geldiklerinde Can abi heyecanla "Bulunmuş bulunmuş bu lanet şeyin tedavisi bulunmuş." deyip radyoyu dinletti. Hepimiz şaşkın şaşkın radyoyu dinleyip şoku üzerimizden atmaya çalışıyorduk. Yüzümde mani olamadığım bir düşünce vardı. Radyo yayının devamında üssün nerede olduğunu söylüyordu. Araçlardan apar topar indik ve hemen bir plan yapacaktık. Tırda boş boş duran harita ilk defa işe yarayacaktı. Hemen haritayı kaptık ve şu an olduğumuz yeri ve bahsettikleri yeri işaretledik. Önümüzde uzun bir yol ve bu yolda yetecek kadar umudumuz vardı.

Araçlara atladık ve geldiğimiz yoldan geri dönüp ve üsse doğru yola koyulduk. Hepimizin içini heyecan kaplamıştı. Üsle aramızda bir kaç saatlik yol vardı fakat yollar araç ve şehirler zombi doluydu. Ana yollardan uzak ve şehir dışlarından ilerleyerek varacaktık. Bir kaç saatlik yolu bir veya iki güne gidecektik. Fakat yola yetecek kadar benzinimiz yoktu. Nerede araba topluluğu görsek duruyor depolarını kontrol ediyorduk. Bir kaç kilometre ilerledikten sonra karşımızda adeta hediye gibi benzin tankeri duruyordu. Hemen arabadan inip kontrol ettik. Tanker ağzına kadar doluydu. Depoları fulledik ve ne kadar bidonumuz varsa hepsini benzinle doldurmaya koyulduk. Bidonları da doldurduktan sonra derin bir oh çektik. Artık Bursa'ya yetecek kadar benzinimiz de vardı geriye kalan tek şey bu meşakatli yolu çekmekti.

Yine her zamanki gibi yola koyulduk. Bir yandan haritayı kontrol ediyor bir yandan yolu takip ediyorduk. Arada araçlardan inmemiz yolu açmamız gerekiyor buda bize zaman kaybettiriyordu. Hızlı ilerlemeli bir gün içinde oraya varmalıydık. Dışarıda olduğumuz her saniye korumasız ve diken üstündeydik. Akşam yaklaşıyordu ve biz hala yoldaydık. Sakin bir yer bulup dinlenmeliydik. Yine sakin bir yol kenarı bulduk ve araçları çektik. Uzun zamandır ilk kez herkes gülüyordu. Bu mutluluğun üzerine iyi bir uyku çekecektik. Kafamı yastığa koymam gibi uyumam bir oldu. Kafamı yastığa huzurla koymayalı çok olmuştu.

Rüyamda annemi görür görmez geri uyandım. O ölüm anı aklıma gelmesiyle birden kötü oldum. Hemen bir dua okudum. Sonra düşündüm de annem olmasa da kocaman bir ailem olmuştu. Bir sürü abim, ablam olmuştu. Biraz etrafa bakındıktan sonra havanın hafiften aydınlandığını farkettim derin bir nefes aldım ve tekrar kafamı yastığa koydum. Bir kaç saat sonra babamın sesine uyandım. Yüzünde tebessüm yanında kardeşim güzel bir sabaha uyanmıştık. Son kalan erzağımızın hepsini oraya koyup güzel bir kahvaltıya başladık.

Kahvaltıya devam ederken ileriden bir el silah sesi duyuldu. Bizden biri olamazdı herkes buradaydı. Merakla sesin geldiği tarafa baktık. Can abi silahına sarıldı ve sese doğru gitti ardından da ben ve bir kaç kişi daha ilerlemeye başladık. İleriden bize doğru koşan iki kişi ve arkalarında zombi sürüsüyle üzerimize geliyorlardı. Kurşunumuz yetmeyecek kadar fazlalardı ve çok hızlılardı. Can abi gelenlere bizimle gelin dercesine el etti ve araçların olduğu yere doğru bizde koşmaya başladık. Bizimkiler sofrada merakla bizi bekliyordu. Soluk soluğa gelip "Toplanın! Zombiler geliyor." dememize kalmadan herkes eşyalarını alıp yiyeceklerden ala bildiğini alan araçlara atladı. Ben tıra binmiştim. Bizden bir kaç saniye sonra iki kişi koşarak bize yetiştiler onları da hemen tıra aldık ve son gaz zombilerden uzaklaşmaya başladık.

Biri kız biri erkekti. Soluk soluğa gözlerindeki korkuyla arkamıza takılan zombilere bakıyorlardı. Zombilerle aramızdaki fark açıldıktan sonra rahat bir nefes alıp bize döndüler. Döner dönmez birden ürktüler. Sonuçta tanımadıkları bunca insanın birden arasına düşmüşlerdi. Ama bu götlerini kurtardığımız gerçeğini değiştirmiyordu. "Sana zarar verecek insan neden seni kurtarsın ki" diye düşündüm içimden. Bir kaç dakika sonra ilk şoktan çıkıp "Kusura bakmayın uzun süredir bu kadar insanı bir arada görmemiştik hatta uzun süredir hiç insan görmedik. Bu arada ben Mete buda eşim Buket." dedi. İçimden "Demek bizden de kötüleri varmış." demekten kendimi alı koyamadım. Uzun bir süre sürekli tek bir yüz görmek insanı çıldırtır herhalde diye düşündüm.

Kısa bir tanışma faslından sonra su ve sofradan son anda ala bildiğimiz bir kaç parça yiyecekten verdik. Aç oldukları yüzlerinin çökmesinden belliydi. Bizde kirliydik ama onlar bizden de beterdi. Bize nereye gittiğimizi sormadan kendilerini alı koyamadılar. Bende radyo yayınında bahsedilenleri bir bir anlattım. Sözümün bitmesiyle resmen gözlerinin içi güldü ve birbirlerine sarıldılar. Bu kadar romantiklik bana fazla deyip yolu izlemeye devam ettim. Hissediyordum yaklaşıyorduk az kalmıştı.

Hepimiz kurtuluşa doğru gidişin heyecanını yaşıyorduk. Bir süre sonra ileride kocaman bir duvar ve uzun bir araç kuyruğu gördüm. Duvarın tepesinde göklerde bayrağımız dalgalanıyordu. İşte şimdi gerçekten kurtulmuştuk. Hemen araçlardan indik ve kapıya doğru ilerlemeye başladık. Bu kapı bizim ve diğer herkesin kurtuluşuna açılıyordu.

Arkadaşlar bölüm hakkında görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim. Hikaye devam edecek.

İçimizdeki ZombilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin