Kayıp (8. Bölüm)

1.8K 78 18
                                    

Buralara sanki hiç virüs gelmemişti. Binalar sapa sağlam. Koyunlar, inekler ve meyveler her yer fazlasıyla güzeldi. Gördüklerimizden sonra burası bize cennet gibi gelmişti. Hayvanlar ve meyveler dışında üç tane iki katlı ev karşımızda ihtişamıyla duruyordu. Her yer çit ve tellerle örülü etraflarında hendekler kazılıydı. Bunu kim düşündüyse çok mantıklıydı. Hendekleri aşmak imkaansızdı. Hendekleri aşsalar bile üzerinde tahtadan mızraklarla dolu telleri geçmeleri imkaansızdı. Burada sonsuza kadar güvenle yaşana bilirdi.

Tırın sesini duymalarıyla beraber tellerin ortasındaki kapı sandığım giriş düşerek köprü olmuştu. Kapının düşmesiyle arkadan üç kişi belirdi. Silahlarla bekliyorlardı. Tır girdi ardından bizde hızlıca içeri girdik ve halatlarla kapıyı asılarak eski şekline getirdiler. Biz içeri girer girmez ortadaki evin kapısı açıldı. Altmışlı yaşlarda altında şalvarı başında yazmasıyla şirinmi şirin bir teyzenin kucaklamasıyla karşılaştık.

Evlerin yanında bir çardak vardı. Teyzeyle beraber hepimiz oraya geçtik. İnsanlar birbirlerini katlederken arada iyilerde çıkıyormuş diye düşündüm kendi kendime. Biz oturur oturmaz önümüze taze fasülye ve sıcacık köy ekmekleri geldi. Burası nasıl bir yerdi böyle. Biz yemeğimizi çekinerekte olsa yerken teyze buranın nasıl bu hale geldiğini anlattı.

Evler kocasınındı. Kocası vefat etmişti. Burada bulunanların bir kısmı torunu ve çocuklarıydı. Geriye kalanlarıysa komşuları. Evlere bir köyün içinden geçerek geliniyordu. Köyden çıktıktan sonra bir kilometreye yakın yol gidilmesi gerekiyordu. Fazlasıyla güvenli ve fazlasıyla güzel bir yerdi ama babamın kalmaya niyeti yok gibiydi. Babamın amacı köyüne gidip kardeşleri ve anne babasını bulmaktı ama bir kaç gün burda kalmak kötü fikir sayılmazdı.

İlk gün sıcak bir karşılamanın ardından akşam bize verilen odaya çekildik Odada bizim için pijamalar ve temiz çarşaflar konmuştu. Pijamalarımızı giyip uykuya hazırlandık. Ece karnınıda doyurmuş gülücükler saçarak tatlı uykusuna dalmıştı bile. Babam düşünmeye ve heykel gibi durmaya devam ediyordu. Elleri saçlarının arasında kaşımaktan kafasını kanatmıştı. Bende babamın bu  halini izliyor içten içe kendini bitirişini görüyordum. Bir kaç dakika daha babamı izleyip Ece'nin yanına kıvrıldım. 

Kapının tıklamasıyla kalkmam bir oldu. Artık sabah olmuştu. Benimle beraber Ece ve babamda kalktı. Burnuma güzel güzel kokular geliyordu. Gözlerimi avuşturarak bahçeye çıktım. Bahçede kocaman bir sofra kuruluydu. Üzerinde el yapımı peynirler, reçeller ve en önemlisi pişmiş yumurta vardı. Yumurta yemeyeli uzun zaman olmuştu. En son kendi evimizde salgının başlangıç zamanlarında yemiştim.

Dün farketmemiştim ama çardağın yanında birde kuyu vardı. Başındada bir kız su çekiyor ve bir kaç kişi elini yüzünü yıkıyordu. Kuyunun başındaki kız el etti ve oraya gittik. Bir kova su daha çekti ve bizde elimizi yüzümüzü yıkayarak sofraya oturduk.

Sofrada Ece hariç üç çocuk daha vardı. Ece kahvaltıdan çok diğer çocuklarla ilgileniyordu. Ece ve çocukların oynamak için sabırsızlandıkları belliydi. Diğer çocuklar yanımıza gelerek Eceyi çağırdılar. Ece babama bakarak onayı belirten kafa hareketini bekliyordu. Babamın kafasını sallamasıyla Ece havalara uçtu. Artık Ece'den mutlusu yoktu. Bizde afiyetle kahvaltımızı etmiş birbirimizi tanımaya çalışıyorduk. 

Ece ve çocuklar toprakları eşeliyor kendi çaplarında eğleniyorlardı.  Bizde sofradan kalktık ve teyzenin eşliğinde çiftliği gezmeye başladık. Çiftlik benim beklediğimden çok daha büyüktü. Sebze, meyve ekili topraklar bir kaç koyun ve inek derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Neredeyse öğlen olmak üzereydi. Çardağa dönmek için yürümeye başladık. Çocuklar koşuşturuyor gülüşüyorlardı. Ama bir dakika. Ece aralarında yoktu. 

Umarım beğenerek okumuşsunuzdur. Bölüm hakkında görüşlerinizi yorumlarınızda belirtirseniz memnun olurum. Teşekkürler

İçimizdeki ZombilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin