Yaşlı Ağaç (6. Bölüm)

1.8K 74 6
                                    

Eceyi kucağıma aldım. Ama bu nasıl ola bilirdi. Hayır hayır bu çok fazlaydı. Bir rüyada olmalıydım ve hemen uyanmalıydım. Gördüklerim dehşet vericiydi. Bir yanda sizi doğuran yıllarını veren anneniz. Diğer tarafta kahramanınız olan babanız. Annem onlardan biri olmuştu artık. İnanamıyordum ama doğrusu buydu. Annem artık bir zombiydi. Biraz daha beklersem babamda onlardan birisi olacaktı. Annemi bir şekilde durdurmalıydım. Tabi ki o şey hala annemse.  Babam uykusuzdu ve yorgundu. Şu anlık tutuyordu annemi ama bu nereye kadar sürecekti. Bense izlemekten başka bir şey yapamıyordum.

Birden aklıma emniyet kemeri geldi. Annemi koltuğa bağlamalıydım. Yoksa babam daha fazla annemi tutamayacaktı. Babam annemi oyalarken ben emniyet kemerini asılmaya başladım. Sonuna geldiğimde Eceden bıçağımı istedim. Bıçağım çantamın küçük gözündeydi. Ece bıçağı hızlı bir şekilde aldı ve bana uzattı. Emniyet kemerini kestim. Peki bunu nasıl yapıcaktım. İnsan annesini nasıl incite bilirdi ki. Ama bunu yapmalıydım, yapmak zorundaydım. Kemeri iki elimede iyice doladım. Arkadan anneme yaklaştım. Artık yapmalıydım. Kemeri annemin ağzına getirdim ve asılmaya başladım. Tek başıma yapamazdım. Babamında yardımıyla annemi koltuğa yasladık ve koltuğa bağladık. Şimdi ne yapacaktık?

Artık arabayla devam edemezdik. Babam çantalarımızı almamızı ve arabadan inip beklememizi söyledi. Bir iki dakika sonra babamda geldi. Çantasını aldı ve yürümeye başladık. Hala geceydi. Güneşin doğmasına saatler vardı. Bu şekilde güneş doğana kadar hayatta kalmamız zordu. Bir yere saklanmalıydık. Ana yola çıktığımızda yolun karşısında büyük bir ağaç vardı. Babam Eceyi kucağına aldı ve yolun karşısına geçtik. Ağaca tırmanacaktık. Tek mantıklı olan buydu. İlk olarak ağaca ben tırmandım. Ardından babam Eceyi uzattı. Sıra babamdaydı ama ne zaman olaylar normal bir şekilde işledi ki.

Çıktığımız ağaç yaşlı bir ağaçtı. Çıkarken dallara dikkat etmek gerekliydi. Çünkü bazı dallar çürümüştü ve basınca kırılıyordu. Babamın çıkmasına az kalmıştı ama son bastığı dalla beraber kendini yerde buldu. Acıyla beraber babam bağırmıştı. Sesimizi duyan zombiler bize doğru gelmeye başladı. Babam silahla bir kaç tanesini vurdu. Bende yardım etmek için aşağıya indim ve ağaca çıkmasına yardım ettim. Fakat silah patladıkça zombilerin sayısı artıyordu ve daha çoğu beliriyordu. Babama yardım ettim ve onunda ağaca çıkmasını sağladım. Artık bende ağaca çıkmalıydım ve bu kargaşa son bulmalıydı.

Tam çıkacakken aşağıdan birisi ayakkabımı tuttu. Tutmayla beraber irkildim. Ben çıkmaya çabaladıkça zombi beni aşağıya çekiyordu. Kurtulmak için ayakkabımı çıkarmak zorunda kaldım. Zombi ben yerine ayakkabımı kapmıştı. Bende tırmanmaya devam ettim be bizimkilerin yanına geldim. Aşağıdan hırıltılar yükseliyordu. Adeta koro gibiydiler. Kaç tane olduklarını bilmiyorduk. Sayılarını öğrenmek için sabahı beklemeliydik.

Çantamızdan erzak çıkartarak bir kaç şey atıştırdık. Aslında sadece Ece atıştırmıştı. Babamla benim pek iştahımız yoktu. Babam yirmi yıllık eşini bense annemi kaybetmiştim. Bu durumda insan nasıl açlık düşüne bilirdi ki? Aynısı Ece içinde geçerliydi ama o bunu anlamayacak kadar küçüktü. Uykusuzluktan hepimiz ölü gibiydik. Aşağıdaki zombilerden pek farkımız yoktu açıkçası. Güneş hafiften kendini göstermiş ve tan ağarmaya başlamıştı. Hepimiz kanlı gözlerimizi sonuna kadar açmış şaşkın şaşkın aşağıya bakıyorduk. 

İçimizdeki ZombilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin