03

1K 162 25
                                    

Herkes yemeğini bitirip hazırlanmaya başlamıştı. Jeongin heyecanla Seungmin'e ne yapacağımızı ayrıntılarıyla anlatıyordu. Ben dolabımı açıp kıyafetlerimi seçmeye çalışırken Jeongin yanıma gelip elini dolabıma uzattı ve beyaz çizgili siyah hoodiemi giymem için çıkardı.

"Hyung bunu giy. Ben de bunu giyeceğim." diyip yatağının üzerinde duran beyaz sweatini gösterdi. Jeongin'in uyumlu gözükmek istemesine artık alışmıştım ve hafifçe kafamı sallayıp üzerimi çıkardım. Jeongin'in gözleri karnımda gezerken ona baktığımı anlayıp arkasını döndü, yatağına doğru gidip kendi üzerini giymeye başladı..

Hepimiz hazırlanınca evden çıktık ve servisimize binip Jeongin'in bizim için seçmiş olduğu lunaparka gitmek için yola çıktık. Yol boyunca Minho hyung ve Changbin hyung yüksek sesle şarkı söylerken ben sadece içimi huzursuz eden histen kurtulmayı umuyordum.

Yarım saat kadar sonra lunaparka gelmiştik, hepimiz yavaşça inip biletlerimizi aldığımızda lunaparkta bizden başka çok az kişi vardı, ki bu bizim için iyiydi. Fanlarımıza oldukça değer versek de kendimize ayırdığımız zamanı sadece üyelerle birlikte geçirmek istiyordum.

Biletimi görevliye gösterip içeri girdiğimde Jeongin kolumdan tutup beni durdurdu. Hepimizi sorguya çeker gibi hizaya dizip planını anlattı.

Binebileceğimiz çoğu alet iki kişilik olduğu için hepimiz gruplara ayrılmak zorunda kalmıştık. Minho hyungla Jisung, Felixle Chan hyung birbirlerini seçtiler. Changbin hyung yanıma geldiğinde ben Jeonginle olmak istiyordum fakat Jeongin çoktan Seungmin'i seçmişti. Changbin hyung elimi tutup beni hız trenine sürüklediğinde gözüm hala Seungmin'in beline sarılan Jeongindeydi.

Lunaparkta bulunduğumuz tüm süre boyunca hiçbir şekilde eğlenememiştim. Aslında bindiğim tüm aletlerin beni eğlendirmesi gerekiyordu ama ben sadece huzursuzluk hissediyordum.. tıpkı sabah olduğu gibi. Fakat benim dışımda herkes eğleniyor gibi duruyordu.

Saat ilerlemiş ve hepimiz acıkmıştık özellikle ben.. çünkü herkesten önce kahvaltı yapmıştım-yediğim şeye ne kadar kahvaltı denebilirse..- Lunaparktaki büfelerden birine girip bir şeyler almayı planlıyorduk. Biraz yürüyünce ilk bulduğumuz yere girip Chan hyung sipariş verirken masaya oturduk.

Jeongin karşımda Seungmin ile yanyana oturmuş bir şeyler anlatıp gülüyordu. Ben etrafa huzursuzca baktığımda Changbin hyung bunu fark etmiş gibi bana sarıldı, ona döndüğümde gülümsedim çünkü şu an beni gülümsetmek için yüzünü garip bir hale büründürüyordu.

Yüzümü hyunga çevirip kollarından kurtulduğumda Chan hyung başımızda oturmak için yer arıyordu.-kafedeki koltuklar biraz sıkışıktı ve Minho hyung bacaklarını açarak oturduğu için çok yer kalmıyordu- Changbin hyung anında ayağa kalkıp yerini Chan hyunga verdi, hepimiz sorgular gözlerle ona baktığımızda birden kucağıma oturdu. Herkes Changbin hyunga gülerken gözüm Jeongin'e takıldı.

Kaşları normalden daha çatıktı ve az önceki gülümseyen yüzünden hiçbir eser yoktu. Gözlerimiz buluştuğunda dikkatimi Changbin hyung dağıttı.
"Hyunjin~ Burada otursam beni besler misin?~"
Aegyo.. Changbin hyung aegyo yaparken çok komik duruyordu ama bu ona karşı çıkmayı imkansız kılıyordu. Yüzümdeki tüm kaslarla gülerken kafamı "evet" manasında salladım.

Yemeklerimiz geldiğinde Jeongin'in somurtarak yemek yediğini gördüm. En sevdiği yemeklerden sipariş etmişti Chan hyung. Tabağına bir parça et bırakmak için elimi uzattığımda Changbin hyung elimi tutup eti aldı ve kendi ağzına götürüp yedi. Kafasını bana çevirdi.

"Hyunjin! Sen verdiğinde tadı daha güzel oluyor.."

Yemeğimizin bittiğini Changbin hyung kucağımdan kalktığı zaman anlamıştım. Ayağa kalkıp üzerimi düzelttim, uyuşan bacaklarım yüzünden kafamı geriye atıp iç çektim."ah.."

"Ne oldu?" diye sordu kendini suçlu hisseden Changbin hyung.

"Bacaklarım uyuştu hyung! Sayende.." gülümseyerek önüme geldi ve eğilerek sırtını işaret etti. Sırtına binmemi istediği belliydi. Changbin hyung ve ben bunu yapmayı çok seviyorduk. Ve her zaman bu şekilde bitiyordu. O sürekli benim kucağıma otururdu, ben sürekli onun sırtına biniyordum. Gülümseyerek sırtındaki alışık olduğum,her zamanki yerimi aldım.
Artık servise binip yurda gitme zamanıydı.

Changbin hyung beni servise kadar taşıyıp koltuğa bıraktı ve yanıma geçti. Biz bindikten sonra Jeongin hissiz suratıyla servise bindi, kapıyı kapattı ve yola koyulduk.

Aslında Changbin hyung bana çok iyi geliyordu. Şu an sabahki hissettiğim o huzursuzluk duygusundan bir parça bile hissetmiyordum. Sadece maknae'nin neden mutsuz gözüktüğünü soruyordum kendi kendime. Chan hyunga yaklaşıp yer değiştirmek istediğimi söyledim ve Jeongin'in yanına geçtim. Beni görünce kafasını cama yaslayıp yorulmuş gibi gözlerini kapattı.
"Uykun mu geldi?" diye sordum.

"hm.."

Yavaşça ellerimi camda olan kafasına götürüp,kafasını omzuma yaslamasını sağladım.
"Böylesi daha rahat." dedim.

Kafasını kaldırıp ona yakınlaşmış yüzüme baktı. Hafif bir gülümseme verdi gözlerime. Tekrar kafasını omzuma yasladı. Ellerimi saçlarına götürüp nazikçe okşarken az önce içimden giden huzursuzluk hissi yerini saf bir huzura bırakmış gibi hissettim. Jeongin ise elini bacağıma koyup rahat bir pozisyon aldı sanki hiç kalmak istemiyormuş gibi..

.
.
.
.
.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
never quit //hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin