8.BÖLÜM:MİNİK KELEBEĞİN KIRIK KANATLARI

72 5 2
                                    

Bilmezdim yalnızlığın bu kadar soğuk olduğunu Ateş'ten önce... Yalnızlıktan korkarken bundan daha fena bir şey olduğunu daha yeni yeni öğreniyordum. Yalnızlıktan daha fena bir şey varsa o da çevrendeki insanların içerisinde yapayalnız olmaktı. Çevremde çok insan vardı bunlardan en yakınları aynı evi paylaştığım Masal diğeri Müjgan'dı. Sonra atölyemde resim öğrettiğim insanlar bir an olsun yalnızlığımı alıyorlardı ama kendimce inzivaya çekildiğimde yalnızlığımın soğuk sillesi suratımın orta yerine geçiyordu. Annem bir keresinde 'baba' sıfatına yerleştiremediğim o adamla kaçarak evlendikleri için anne tarafımın annemi evlatlıktan reddettiğini gözlerindeki hüzün ve özlemle anlatmıştı. Yani çöpsüz üzüm gibi ortada kalmıştım annemden sonra...

"Yani sen şimdi diyorsun ki yıllar sonra aklım başıma geldi, adını vücuduma kazıdığım adamı geri kazanacağım."

Çayını yudumlayan Masal'a bakışlarımı çevirdim, o kadar çok iştahla hızlı hızlı kahvaltı sofrasındakilerden atıştırıyordu ki, daha peyniri ağzına atıp çiğnemeden reçeli peşinden götürüyordu. "Aynen öyle, onu geri kazanmak istiyorum." Bakışlarımı Masal'dan sakince çayını yudumlayan ve yüzü limon yemişçesine buruşarak Masal'a bakan Müjgan'a çevirdim. Masal erkenden kalkarak güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamış ve Müjgan'ı da davet etmişti. Şimdi ise alakasız yiyecekleri birleştirip yiyerek iştahımızı kaçırıyordu.

"İğrençsin Masal ya! Bir daha kahvaltıya falan gelmeyeceğim size. İştah falan bırakmadın kızım. Hayır, kahvaltı sofrasında salatalık turşusunun ne işi var, haydi turşu var, var da insan çilek reçelini ekmeğe sürer sen ne yapıyorsun salatalık turşusuna sürüp yiyorsun." Ağız dolusu bir gülüşle elimdeki yarım kalmış çayımı masaya bırakıp sandalyemde geriye doğru yaslandım. Tıpkı benim gibi Müjgan'da da iştah kalmamış olmalıydı ki o da elinde tuttuğu yarım kalmış çayını içmeden bardağı masaya bırakmıştı.

"Ne var yani bunda! Alt tarafı turşuya reçel sürdüm. Bir dövmediğiniz kalıyor. Hem siz ağzınızın tadını bilmiyorsunuz bir kere..." ve bir dilim peynire çilek reçeli sürüp ağzına atarken "Hem eşek hoşaftan ne anlar." demişti.

"Eşek hoşaftan anlar mı anlamaz mı bilmiyorum ama senin yemeden içmeden anlamadığın kesin. Her önüne gelen yiyeceğe çilek reçeli sürüyorsun ya hamilesin ya da çilek ile ilgili takıntılı bir fantezin olduğunu düşünüyorum." dedi Müjgan.

"Hamile falan değilim çilekle ilgili bir fantezim falan da yok sadece seviyorum o kadar, hem iştahımı kaçırdınız aşk olsun ya." demiş ve kollarını birbirine bağlayıp sandalyede geriye doğru yaslanmıştı Masal.

"Duydun mu Zeynep kızın iştahını kaçırmışız oysaki sabahtan beri silip süpürmediği ben kalmıştım masada. Hem biz mi seninkini kaçırdık yoksa sen her şeyi birbirine katarak yerken bizim mi iştahımızı kaçırdın."

"Yeter ya, Zeynep bu kızı bir daha kahvaltıya falan çağırmayalım hatta bir daha evimize de gelmesin bence. O çok sevdiğim motoruna da binmeyeceğim bir daha. Hem bence Özgür daha güzel motor kullanıyor." Dedi Masal hiddetle Müjgan'a bakarken, bense sadece bir seyirci gibi aralarında geçen tartışmayı gülerek seyrediyordum.

"Yaaa demek öyle bay tıngırtı daha güzel kullanıyor öyle mi? Onun altındaki motor bende olsa asfaltı ağlatırdım ben bir kere be. Hem söyle bakıyım o bay gereksiz gürültü benim gibi de motorun kalbini söküp geri yerine takabiliyor muymuş?"

Kahkaha attım, her ne kadar kızgınlıkla tartışmaya girse de benimle beraber Masal da kahkaha atmıştı. Müjgan'ın damarına basmayı çok iyi biliyordu. O kadar sinirlendirmişti ki Müjgan'ı, jest ve mimikleri ile anlatmak istediklerini anlatırken ister istemez onu izlemesi eğlenceli oluyordu.

YANGIN MAVİSİ(ZİFİR-1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin