3.BÖLÜM: BİR TRİBÜN VAKASI

186 6 4
                                    

Zamanın kayığına bindiğiniz andan itibaren inmesi bir hayli zor oluyordu. Kimi zaman o kayıkla okyanusa dalıp sağ kurtulurken, yine o kayıkla derede boğulabiliyordunuz. Zaman nankördü. Elimizden söke söke aldıklarını biz, elinden yalvararak bile alamıyorduk. Ateş'i görüp kokusunu içime çektiğim zamanın üzerine bir ay yani kocaman dört hafta yığılmıştı.

Özlediğim nefesini yanı başımda hissetmiş, yangın mavisi gözlerine kısa da olsa bakmıştım. İnsan başka bir insanın kokusunu özleyebilir miydi? İnanın özlüyordu. Oysaki kokunun bir tarifi bile yoktu. Tıpkı her gün tükettiğimiz suyu da tarif edemediğimiz gibi. Oysaki her gün tadına bakıyorduk. Her gün onun kokusunu ciğerlerime hapsetmek istiyordum sanırım ciğerlerim de nankördü, çünkü bedeninde olan diğer bir organı unutuyordu.

Ciğerlerim kalbimi umursamadan üzerine basa basa geçip giderken, Ateş için uykusuz gecelerde gözümün akıttığı yaşların hiç mi önemi yoktu? Bu işte bir yanlışlık vardı ve kesinlikle ciğerlerim nankördü, hala o adamın kokusunu kendisine hapsetmek için can atacak kadar yüzsüz, gözlerimi görmezden gelecek kadar da nankördü.

Sessiz bir gece yorgun adımlarım

Hiç haberi yok gibi ıslak kaldırımlarım

Kimse görmüyor mu?

Kimse duymuyor mu?

Durup önünde kalbinin kimse durdurmuyor mu?

Hayatın omuzlarıma yüklediği yük yüzünden sessiz bir gecede kalmış ve yorgunca adımlarımı gözyaşlarımla ıslattığım kaldırımda yürüyordum. Kimse beni görmüyor ve çığlıklarımı duymuyordu. Islak kaldırımda yürümem kimse için sorun teşkil etmiyor ve kimse beni durdurma zahmetinde bulunmuyordu.

Kaç sessiz gecede gözyaşlarım kaldırımları ıslatmıştı. Kaç sessiz gecede içimden bağırıp çağırmak gelmişti ama sadece ruhumu katletmiştim. Aşktan sevgiyi, artı değeri çıkardığımızda geriye büyük bir acı kalıyordu. Aslında aşk eşittir acıydı. Belki de nefret eksi aşk yalnızlığa eşitti.

Yani hikâyenin sonunda her türlü acı ve yalnızlığa mahkûm kalıyordunuz. Kısacası haliniz toz ve duman oluyordu.

Herkes gider mi? Herkes gider mi?

Söyle bana küçük adam her şey biter mi?

Çok erken değil mi? Erken değil mi?

Söyle bana küçük adam, herkes gider mi?

Atölyede çalan müzik ritmik bir şekilde duvarlarda yankılanıyorken, tuvalime fırça darbelerini seri bir şekilde atıyordum. Aslında yıllardır kendimi kandırmaktan öteye geçmemişim, ister müziksiz isterse müzikle ben onu her halükarda hatırlıyordum ki. Önüme çıkan her şey onu hatırlatmaktan öteye zaten geçmiyordu. Notaların gücü bir oran daha fazla hatırlatıyordu onu bana, tabi orası ayrıydı. Ama artık bir karar vermiştim çalan her şarkıdan cüzzamlı gibi kaçmayacaktım. Ben onu hiç unutmamıştım ki. Unutmak şöyle dursun, hiç çabalamamıştım. Her şey faydasızdı artık o yüzden kendimi hayatın akışına bırakmıştım.

Tamam, kabul bana şarkıları sevdiren adam şarkılara da küstürmüştü lakin buna son vermenin de artık zamanı gelmişti. İşte o yüzden atölyede sürekli müzik çaldırmak isteyen ve her defasında bıkmadan usanmadan bunu bana söyleyen öğrencim Merve'yi bugün kıramamıştım ve hep beraber müziği dinliyorduk. Merve resim yaparken müzik dinlemeye bayılıyordu aslında atölyede çalmasına izin vermediğim için öğrenciler genellikle kulaklıkla dinlerken bir yandan da resimlerini yapmaya devam ederlerdi.

YANGIN MAVİSİ(ZİFİR-1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin