Şarkının notalarından hatırlıyorum seni
Gözümdeki yaştan tanıyorum.
Bana bıraktın anıları, yeniden yaşıyorum seni
Ağzımda iki kelime, seni söylüyorum.
(Nakarat)
Yüksekten uçuyorum, alçaktan uçuyorum
Çiçeğin çimenine saklamışsın duygularını
Her ilkbahar yeniden sende açıyorum
Seni yazacak kadar güzel şarkı bulamadım
Eğer olur da gidersem üzülme
Her yağan yağmurda yeniden sende kuruyorum
Ve sende doğuyorum hergün
Umudun kırıntılarında anıyorum seni
Bu şarkıyı sana söylüyorum
----------
Şarkıyı bitirdiğimde bir saniyelik sessizliğin ardından kulağımın alkışlarla tıkanmasına izin verdim. Eski yere göre burası daha da eski duruyordu. Ancak eski yerler antika havasıyla her zaman beni büyülerlerdi.
Son dizeyi söylerken "Bu şarkıyı sana söylüyorum." Ege'nin gözlerini bütünüyle vücudumda hissetmiştim. Bu, istemsizce içimin titremesine sebep olmuştu.
'Işıkları yüzümde hissetmek' beni aynı anda hem yüce hissettiriyordu hem de rahatsız ediyordu. Tüm ilgiyi üzerimde isteyen o budalalardan değildim.
Bugün uzun bir etek giymiştim. Yere kadar uzanan eteğin bacak dekoltesi vardı. Tabii buna dekolte denebilirse. Sürekli ayakkabılarıma dolanan eteği düzelttim. Yorgun hissediyordum. Ancak rahatsız da değildim. Bu duygu benim için tarif edemeyeceğim kadar özeldi.
Gözlerimle kısa bir zaman diliminde sahneyle yerin uzaklığını ölçmeye çalıştım. Buna çok da gerek olmadığını düşünerek kendimi sahneden bıraktığımda yerdeydim. Şu ayağımdaki topuklu yüzünden sarka sarka yürüyordum. Masaların arkasında duran bar taburelerinden birine oturdum.
Ege benim gibi yorgun değil daha diri gözüküyordu. Büyük adımlarıyla peşinden gelip benim yanıma oturdu. Onu izlemeye devam ettim. Sert yüz hatları ve kolundaki belirli damarları yüzünden bir çok kızın ona baktığını fark ettim. Ve de gözleri. Gözleri kesinlikle bakan her şeyi eritebilecek güçteydi.
Ortalığı kısa bir sürede kalabalık kaplamıştı. Herkes kendine göre önemli meseleleriyle ilgileniyordu. Ege yavaş hareketlerle cebinden küçük bir poşet çıkardı. Onu, şuan boğazımda acısını hissettiğim iki tekila ile birlikte izlemeye devam ettim. Cebinden çıkardığı küçük poşetin içinde beyaz bir toz vardı. İşaret parmağıyla aldığı tozu içine çekti. Ne yaptığını tam kestirememiştim ancak iki saniye sonra anladığımda şaşırdım. Dürttüğüm koluyla onu peşimden balkona sürükledim.
Balkonun manzarası çok güzeldi, sahile tepeden bakıyordu. Ve aşağıda geçen arabaların yanına bir de polis arabası eklenmişti. Bu yüzden normalden kısık şekilde konuşuyordum.
Ağzımla her bir heceyi ayrı vurguladım.
"Ne - halt -yi-yor-sun -sen?"
O küçük siyah poşeti elinden almaya çalıştıkça daha yukarı kaldırıyordu öküz. Başına dert açılsın ya da ona bir zarar gelsin istemiyordum.
"Ver şunu!"
Ben uzandıkça daha da yükseliyordu sanki. Almak için parmak ucumda yükseldiğinde romantik bir hava oluştu. Ancak bu kadar kolay değildi. En son bana yaptığını hatırladıktan sonra eline zayıflık kozu vermemeye kararlıydım. Elimi arkadan yaklaştırıp paketi yakaladım. Tuttuğum paketi çekiştiriyordum. Ben çekiştirdikçe vermemeye kararlı gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Avuç Sonbahar
Teen FictionSararmış yaprak ; Uçmayı hayal eder Düşmeden önce -Haiku/e.k. Sonbahar, bana eski evimizin bahçesinde açan çiçekleri hatırlatır. Her sonbaharda, bahçemizin kuzeyinde biriken aster çiçeklerinin bir diğer adı da yıldız çiçekleri ya da yıldızpatıdır. Y...