2. Bölüm: Sen bizimle oyun oynuyorsun.

43 6 2
                                    


      2. Bölüm: Sen bizimle oyun oynuyorsun.
    *Evet, sizinle oyun oynuyorum.*

Birkaç gün sonra okula gittiğimde garip bir şekilde herkes bana bakıyordu. Bazı erkekler, "Şu güzelliğe bak abi sanki cennetten düşmüş." Derken onlara öyle bir bakış attım ki içlerinden biri, "Evet ama içinden cehennem zebanisi çıktı" dediğinde "O cehennemin kurbanı olacak." dediğine yemin edebilirim. Acımıyordu bana veya bize, gözlerinden belliydi. Ben bunu düşünürken sınıfa varmıştım bile. Normal bir gün geçirme umuduyla sınıftaki en arka sıraya oturdum. Ve, evet arkadaşlar, "Muhteşem üçlü" sınıfa girdi. Ayça o muhteşem enerjisiyle sırama oturduğunda sormaya başladı, "Ee nasılsın?" Fısıldayarak cevap verdim. "O kadar muhteşemim ki anlatamam. Geçen gün bir kız cesedi bulduk. Cinayeti işleyen bana harbi takık. Yine aynı gece yatmadan sinir krizi geçirdim. Etrafımdakiler bana nedense tiksinerek  bakıyor. Siz nasılsınız?" Üçü de bana küfretmişim gibi bakıyordu. Murat lafa girdi. "Senin de söylediğin gibi 'geçen' yani geçti sakin ol, sana tiksinerek  bakanlar kim?" Sanki emri Kuzey'den almış gibi bakıyordu. Sınıfın sağ tarafındaki arka sırayı gösterdim, "Oradaki iki erkek. Okula girdiğimde bana garip garip baktılar. Size saçma gelebilir ama, 'o cehennemin kurbanı olacak' dediğine yemin edebilirim." Kuzey arkasına baktı, biraz göz gezdirdi, ve bir küfür savurup bana döndü, "Rüzgar Aksoy. Okuldaki en sorunlu tiplerden biri. Kızlara salakça şeyler söyleyip psikolojilerini bozmakta üstüne yok. Yani bana kalırsa ondan uzak dur. İzlediği filmler bile hep şiddet ve cinsel içerikli." "Tamam." Dedim "daha fazlasına gerek yok. Tamamen midem bulandı." Muhabbet devam edemeden ilk derse girildi. Tam tahmin ettiğim gibi. Edebiyat hocası olan Erdem hoca derse girdi. Ders bittikten sonra onlar kalkarken ben kalkmadım. Kuzey sordu, daha doğrusu emretti. "Kalk hadi. Yalnız kalma. Çok tehlikeli." "Hayır gelmek istemiyorum. Zaten yarım saat teneffüs. Burada kalacağım." "Kalk de-" Hecelereyek cevap verdim sözünü keserek, "Gel-mi-yo-rum." O Sinirle giderken "İnadına tüküreyim" dediğini duyup bir tutam sırıttım. Sonra düşünmeye başladım. Okula geldiğim akşam arkadaşım sayılacak kişinin cesedini bulmuş, üstelik yanında bir de bunun benim yüzümden olduğunu söyleyen kanlı bir mektup vardı. Sınıfta kimse yoktu. Bir kaç gündür onlarla konuşmuyordum. Hatta bazı yerlere beni çeke çeke götürüyorlardı. Sonra deli cesaretiyle son ses bir şarkı açtım telefonumdan ismine bile bakmadan. Hadise  'Aşk dediğin' şarkısına başladığında bende onunla beraber başla-. Telefon Çaldı. Ekranda kocaman *Gizli numara arıyor* yazıyordu. Açtım neden olduğunu bilmeyerek, ve gizlenmiş bir ses konuşmaya başladı. "Hoparlöre al" "Kimse yok" "Hadi" düz net ve açık. Hoparlöre aldım. Konuşmaya başladı, "Nasılsın Müjde. Benim kim olduğumu biliyor musun?" "Kahretsin" dedim, "Biliyorum. Ne istiyorsun?" "Onların yanından ayrılma" Bu iki olacaktı. İkinci defa cevabını bildiğim bir soru soracaktım, "Kimlerin?" "Açmama gerek yok herhalde. Sen gitmezsen ben giderim ve sonu iyi olmaz. Anladın mı? Ve bu arada Müjde, şunu unutma ki, sen hep benimdin ve hep benim olacaksın. Sana bir adım atan ya ölecek ya da en kötü kabuslarınız geri dönecek." "Sen" dedim, "beni tehdit mi ediyorsun? Ben korkmuyorum. Hiç birşeyden. Korkacağım bir şey kalmadı." "İki şey var" dedi. Sesi gizli olmasına rağmen bilmiş bir tavrı olduğu belliydi. "Birincisi baban, ikincisi sevdiğinden darbe yemek." Biliyordu. Korktuğum iki şeyi biliyordu. Onu dinlemek zorundaydım. "Sen bizimle oyun oynuyorsun." "Evet sizinle oyun oynuyorum" dedi. "Bu oyunda prensler iki şey için kavga ediyorlar, birincisi taht, ikincisi prenses. Ve bu oyunun kazananını sen seçeceksin Müjde. Veya bir diğer deyişle prenslerin biricik aşkı. Son olarak unutma, korku bir gün sana prensin sandığın kişiden gelecek ve o gün sen benim olacaksın." Telefonu kapattığında boş boş bakıyordum. Boş, boş, boş, boş, boş. Ve zil çaldığında herkes sınıfa doluştu. Ben ise hala boş boş duruyorum. Boş. Kelimenin kendisi boş. Benimle aynı şeyleri yaşayan anlar beni sadece. Dersler geçti. Saat 4 oldu. Ama okulun kapısı açılmıyordu. Sonra garip bir şekilde benim telefonum çaldı. "Telefonum çalıyor. Gitmem lazım." Diyip giderken Kuzey kolumdan tuttu, "Hayır. Git-mi-yor-sun" sonra şu Manyağın dediği geldi aklıma. 'Onların yanından ayrılma demişti. Sonra numaraya bakmadan açtım telefonu. Ve yine aynı ses "Hoparlöre al." Mecburen dediğini yaptım. Sonra devam etti o ses, "Şimdi dördünüzde sınıfa gidin ve oradan sakın çıkmayın." Ve kapattı. Üçü de bana bakıyordu. Murat Kuzeyin kaş gözüyle sordu, "Sen bize bundan bahsetmedin" "Şu anda o sınıfa gitmeliyiz" deyip koşmaya başladım. Peşimden geldiler, sınıfa girip oturduk. Sonra alışılmadık bir şekilde Kuzey konuştu, "Bize anlatmadığın şeyler ne?" O sırada okulun kapısı açıldı. Onlar kalkarken "Durun" diye bağırdım. "Bilmeniz gereken şeyler var. Ama durmazsanız %99 ihtimal 5 dakika sonra ölü olacaksınız." Dördü birden "Ne?" Diye bağırdı.

   Evet bir oyun oynanıyordu, ve bu oyunu onlarında bilmeliydi.
Ne de olsa oyuncu onlar, hakem bendim. Herşey benim dememle olacaktı. Ve bu oyunun sonunda muhtemelen bir manyağım eline düşecektim. Ama hissediyordum, bu daha derindi. Ve eminim bu derinlikte boğulacaktım(k)...

Sırlar CehennemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin