9. Bölüm: Oyun başlıyor

39 3 3
                                    


  9. Bölüm: Oyun başlıyor
*Yani öldürmek değildi, korkutmaktı.*

(Cumartesi, 20:00)
Dağıldık hepimiz kahvaltıdan sonra. O cümleleri kurduktan sonra. Bu bizim birleşmemizin hikayesiydi. Size biraz bizden bahsedeyim. Kuzey'den başlayalım. Kuzey, hayatımda gördüğüm en iyi kalbe sahip insan. Arada sinir sıkıntıları geçirmiş. Anne babası da hep kavga edermiş de buna yoruyor etrafındaki herkes. Ayça, çok tatlı birisi. Biraz espirili, biraz tripli. Bildiğiniz genç kız yani. Onun anne babası da kıskançlık krizleri yaşarmış. Ama ona fazla yansıtmazlarmış. Murat, babası çok espriliymiş. Kendisi de aynıdır. Biraz da çapkın denebilir. Tabi Ayça'yla sevgili olmadan önce:) Selim derseniz, kendisi benim kuzenim olur. Biraz önyargılı davranır. Hep olayları, olanları toparlayan odur. En soğukkanlımızdır. En sona kaldım. Sıra bende. Ben Müjde, Müjde Güzel. Geçmişim berbattı. Annem benim küçük yaşımda bu evde intihar etti. Şu anda oturduğum, yattığım odada. Babam derseniz... O hep beni döverdi. Hep. Yaşadığı zaman annemi, öldüğü zaman beni döverdi. Ben bunu kimseye söyleyemedim. Sana bile. Beni öyle döverdi ki. 5 yaşındayken kolumu kırdı. Ben sana anlatabildim. Selim bile bilmiyor. Karanlıktan korkuyordum, beni 1 hafta karanlık evde tek bıraktı. Ölü görmekten korkardım, gözümün önünde onlarca insanın canına kıydı. Bana serumlar taktı. Ben okula 10 yaşında başladım. Bağırdım, umursamadı. Hayatımı mahvetti, ve ben 15 yaşındayken çekip gitti Eskişehir'e. Şimdi en korktuğum geri dönmesi. Annem bana bir mektup bırakmış intihar etmeden. Hatta dur sana da okuyacağım,

Sevgili Müjde,
Canım kızım. Ben seni bırakıp gideceğim. Gözümün önünde sana işkence yapmasına dayanamadım, dayanamazdım. Ben senin annen olduğum için suçluyum, sen onun ve benim çocuğum olduğun için. Müjde kızım, biliyorum ki hayatın sana cehennem olacak. Ve ben yanımda olmadığım için bana hep kızacaksın. Ama zorundaydım. Yemin ederim zorundaydım. Bizim hayatımız her zaman bir cehennemdi. İstediğimiz şeyleri değil, zorunda olduğumuz şeyleri yapıyoruz. İstedikleri bu çünkü. Anladığın zaman dağılmış olacaksın. Ama... Üzgünüm.
Sevgilerimle, Annen...

Bu işte. Bahanesi bu. Beni bu-. ? Kapı çaldı. Aşağıya gittim. Pek guvenemedim tabii kapının deliğinden baktım. "Kim oo?" Diye seslendigimde karşıdaki genç çocuk, "Kargo getirdim abla" dedi. Kapıyı açtım. Gerçekten elinde bir kargo vardı. Bir yeri imzalamam gerektiğini söyledi ve bende imzaladım. Gittiğinde bende kutuyu alıp içeri geçtim. Paketi açtığımda karşımda bir karton kutu duruyordu. Kutuyu açtığımda ise uzun muhtemelen özel yapım olan ince bir kutu çıktı içinden. Uzun kutuyu açtım. İçinde altı yüzük vardı. O kadar özel yapım olduğu belliydi ki hem kadın hem erkek için tasarlanmıştı. Üzerinde ise birşey yazıyordu. Dikkatli bakınca okuyabildim. "Masum" yazıyordu. Tabi ya! Perşembe günü bulduğum yüzükler. Neredeyse aynılardı. Hemen üst kata koşup çekmeceme koyduğum yüzükleri aldım. Bunlar neden bize gönderildi? Şu andan itibaren hiçbir şey bana veya onlardan birine değildi. Altımıza birdendi.

Masum yazan yüzükler beyaz, Nefret siyah, İntikam kızıl rengindeydi. Yan yana tuttum. Sanki filmdeydik, ve rol dağıtılıyordu. Yüzükleri tekrardan çekmeceme koydum. Bu konuda düşünmem gerekiyordu. Sonra telefonum çaldı. Gizli numara değildi. Açtım ben genellikle böyle numaraları hep açarım, "Merhaba sevgilim. Çok az kaldı biliyor musun? Kavuşmamıza." Dedi biri manyakca bir edayla. Bende hemen karşılık verdim, "Sen ne diyorsun? Sapık mısın kardeşim?" Bilmiş bir edayla devam etti, "Hayır Müjde. İki üç gündür aramadım diye hemen unutmuşsun beni. Sana bir şey diyeyim mi?" Benden ses çıkmayınca devam etti, "Son güzel günlerini yaşa. Belki bir hafta, belki 1 ay. Hatta alıştırma icin bu günden bir elektrik kesintisine başlayalım. Ben seni uyardım Müjde. Ben inatı sevmem. Ve sen benimle inatlaştın." Tam kapatacakken ben durdurdum, "Dur. Sen kimsin? Neyin neyisin? Kime güveniyorsun?" Sonunda beni şoka sokan cümleyi kurdu, "İsmim Güney," dedi, "Güney Aksoy" ve sonra kapattı. Güney Aksoy, Güney Aksoy. Kendi içimde tekrarlayıp duruyordum bu ismi. Görsem belki tanırdım ama şu anda bana tanıdık gelse de bir şey ifade etmiyordu.

Duş almak için yukarı çıkacakken merdivenin ortasında elektrik kesilmişti. Demişti ya, Elektrik kesintisi. Korkmazdım karanlıktan. Çünkü benim kendim karanlıktı. Sadece bana eski günleri hatırlatır karanlık. Babamın beni dövdüğü günleri. Ben tabii bunları düşünürken hâlâ merdivenin ortasındaydım. Telefonum da elimdeydi. Açtım ve Kuzey'i aradım. Bir kaç kez çaldıktan sonra açtı, "Efendim sevgilim?" Diye sorduğunda bir acı kalbimi elinde tutuyordu. Güney de bana 'sevgilim' demişti. Yine Kuzey'in sesiyle irkildim, "Müjde. Müjde güzelim iyi misin?" Diye sorduğunda dolmuş gözlerimi toparlayıp cevap verdim, "Yok. İ-iyiyim. Dalmışım. Şey diyecektim... Bana gelsenize." Dediğimde anlamamış gibi yaparak, "Gelsenize?" Diye tekrarladı soru şeklinde. Bende atarlanmış gibi yaparak cevap verdim, "Ne bekliyordun? Sevgili olur olmaz seni eve mi çağıracaktım? Siz derken, Selim, Murat, Ayça ve senden bahsediyorum. Tabi
Kıt olduğun için anlamadın." Galiba biraz fazla olmuştu ama olsun. Biraz tripten zarar gelmezdi. Sessizliği bozan yine o oldu, "Sana da birşey demeye gelmiyor. Lafların öldürdü beni. Her kız gibi bana trip atacaksın biliyorum. O yüzden aldırış etmeyeceğim. Tamam ben diğerlerini toplayıp 1 saate oraya gelirim." Ben hemen lafını bitirir bitirmez itiraz ettim, "Hayır. Olmaz. Elektrikler gitti ve ben 1 saat burada tek kalamam." Dedim ve cevabını bekledim. Biraz düşündükten sonra söyledi, "O zaman ben geleyim. Onlarada söylerim kendileri gelirler." Bu kafama yatmıştı. "Tamam ama bu akşam buradasınız. O yüzden hazırlanıp gelin." Dedim ve oda, "Tamam" deyip kapattı. Biraz düşünmem lazımdı. Birincisi, Selim'in Avcılar'da olmasıydı. İkincisi, babam dediğim adam beni sürekli arıyordu ama ben müsait olmadığım için açamıyordum.

Selim geldiğinde bunu kesinlikle soracaktım. Yani Selim şişli tarafında oturuyordu. Ki Avcılar ve şişli arasında mesafe vardı. Çokta gidip gelmezdi bana. Soğukluğuyla da sinir bozucu olduğu zamanlar vardı tabii. Genellikle düşünürdü. Ben bunları düşünürken yaklaşık 15 dakika geçmişti ve hâlâ olduğum yerdeydim. Sonra yine(!) Telefon çaldı. Numara yazıyordu. Telefonu açtığımda sesinden Rüzgar olduğunu anladığım kişi şöyle dedi, "Merhaba. Elektriklerin gitmiş duyduğuma göre. Birde arkadaşlarını çağırmışsın. E bende-" lafını sinirle kestim, "Allah'ın belası ne istiyorsun?"
İmayla cevap sayamayacağım cümleleri kurdu, "Kızın başına bir şey falan gelir diye dedim ama. Sen bilirsin." Dedi ve telefonu kapattı. Ayça'yı düşündüğünden değil bir şey planladığını için söylüyordu. Kabanımı alıp evden çıktım ve Kuzey'i aradım. "Kuzey. Ben Ayça'nın yanına gidiyorum. Geçen Murat'ın arabayla geldi ya o yüzden bulamamış evi. Telaş etmene gerek yok. Paspasın altında anahtar var." "Tamamda ben alırdım." "Yok yok. Gelene kadar gıybet yapacağız." Dedim ve telefonu kapattım. Sonra Ayça'yı aradım, "Ayça nerdesin? Hemen geleceğim beraber geliriz." Hemen cevap verdi, "Okulun sokağındayım. Gelmene- Bırak benii! Bıraksana sapık. Manyak!" Dedi ve telefon kapandı. Okulun sokağına geldiğimde etrafıma bakıp hafifçe "Ayça Ayça" diye bağırdım.

  Boğazıma dokunan soğuk demir ile irkildim. Bıçaktı ama ters tarafıydı. Yani öldürmek değildi, korkutmaktı. Ellerimi arka tarafımda tek eliyle topladı ve kulağıma eğilip konuştu, "Oyun başlıyor." Bu cümle kim olduğunu anlamama yetmişti...

__________
Merhaba arkadaşlar. Hepinizi öpemiyorum çünkü virüs var. 48 saat evden çıkmayın lütfen! Birde yorum vote ve takiplerinizi esirgemeyin. Geç olduğunun farkındayım ama çok doluydum kusura bakmayın. Yb en yakın zamanda sizinle.❤️❤️ Görüşmek üzere...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 29, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sırlar CehennemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin