3. Bölüm: Yüzükler ve ipuçları.

49 5 0
                                    

        

            3. Bölüm: Yüzükler ve ipuçları.
    *Kimsenin umrunda olmamaya duyduğum öfke.*

     Evet onlara ne diyecektim? Onları durdurmak için ağzıma geleni söyledim. Oysaki arayan kişi kimseye söyleme demişti. Ama onların yanında hoparlöre aldırdığına göre anlatacaktım. Sonra Kuzey kolumu tuttu ve konuştu, "Biz" dedi, "bir söz verdik. Birbirimizden bir şey saklamayacağımıza dair. Ve şimdi, eğer söylemiyorsan, *kapıyı gösterir* gidebilirsin. Biz arka-" ben sinirle lafını keserek başladım. "Şu bir kaç gün içinde yaşadığım stresi öğrenirseniz, ve o zaman hala beni haksız bulursanız ozaman beni kovabilirsiniz. Ama *Kuzeye Bakar* bazıları göndermeye dünden razı. Benimle bu yolu yürümek istemeyen varsa o zaman o def olup gitsin. Şimdi benimle misiniz? Yada şöyle söyleyeyim, benimle olacaksanız bile, Hazır mısınız? Kapının önünde bekleyeceğim, 5 dakika sonra eğer hazır olursanız. Neyse bunu sonra konuşalım. 5 dakika." Deyip çıktım ve kapıyı güçlü bir şekilde çarptım. Beklemeye başladım, ama acıkmıştım. Kantine doğru istemsizce gittim. Yani şimdi beş dakika gidip gelmekten ne zarar gelirdi ki. Korkmuyorum, ASLA. Hep beni korkularım ele geçirip sonra kötü olaylara sürüklemişti. Ben Müjde. Bu ikinci tanışmamız olacak ama söylüyorum çünkü bilmiyorsunuz. 20 yaşındayım. Evet 3 sene geç başladım okula. Ve on beş senedir tek bir şeyden korktum, babam. Biliyorum, bir oyunun içindeyim ve yalnızım. Eminim oyunun en kötü yerinde onlar olaya dahil olacaktı. Ayça' nın deyişiyle "Cehennemin diğer masumu". Ayça anlatmadı Cehennemin dört masumunun hikayesini. Aslında altı kişilermiş ama. Kantine geldim. Buzdolabı vardı galiba içinde sabahtan kalan sandviçler. Sonra fark ettim. Okulda tüm ışıklar açıktı ve saat 18:00'di. Bu arada 1 saat 45 dakika boyunca boş boş durduk sınıfta. Haberiniz olsun iki saat ne yaptılar demeyin yani. Bir sandviç aldım ve yemeye başladım. Sonra telefonum 'Mesaj geldi' der gibi titredi. Baktım telefona yazı şu * 0537564**** * mesaja girdim. " Ben kendimi gizlemiyorum. Korkmuyorum çünkü. Bu numara her zaman açık olacak. İstediğin zaman ara. Biliyor musun? Seni takip ettim şu son iki haftadır. Ben sana bir manyak gibi takan ve seni gizli numaradan arayan manyak değilim. Benim işim seninle de değil. Kuzey'le. Evet bu arada, okulun ışıkları açık fark ettin mi? Şu anda aynı mesajı bir kız daha okuyor ve aynı okuldasınız. Tahmin ediyorsun değilmi? Kim olduğunu, sen korkmuyorsun ama o şu anda titriyor." Kahretsin, Ayça. Ahhh. Kıza ne yapacak kim bilir? Devam ettim okumaya, "Ve, ışıklar söner." Anında ışıklar söndü "Çığlık sesi, ve dehşet" Ayça çığlık attı. "Ve Kuzeyi ara. Ben kaçar."  Bu neydi şimdi? Çaresiz bir şekilde telefonumu elime aldım ve aradım. Kuzey telefonu açar açmaz kapı açıldı, Ve adım sesleri. Tahmin ettiğiniz gibi bana doğru geliyordu. Küçük bir fener yandı o sırada, ama gelenlerin yüzü gözükmüyordu. Bir bant sesi, ve Ayça'nın çığlığı. "Duydun mu?" Dedi bir ses. Ve devam etti, "Bu çığlığın ismi korku ve çaresizlik. Her çığlığın bir ismi vardır. Bir dahakine seninkini öğreneceğiz." Ayça çok korkmuştu. Resmen titriyordu. "Ayça'dan ne istiyorsun? Seni işin kiminle?" "Küçük bir yalan söyledim. Benim işim seninle aslında. Yada... babanla? Ne dersin?" Sesim titreyerek cevap verdim, "S-sen kimsin? Ayça gitsin Lütfen. Onun hiçbir suçu yok." Bana doğru yaklaştı, yaklaştı, ben artık duvara dayanmıştım. Elleriyle saçımı geri attı ve devam etti, "Sen çok güzelsin," kulağıma eğilip, "emin ol ben seni sürekli arayıp 'benim olacaksın' diyen kişi değilim." Sonra kafasını kaldırdı, çapkın bir tavırla konuşmasını bitirdi, "inanın ikinizde çok güzel seçeneklersiniz. Ama ben seçmeyi sevmem. Ortada seçenek varsa tüm seçenekler benimdir."
Ani bir cesaretle üzerine yürüdüm. Sonra karanlıktan gözükmeyen yüzüne tükürüp, "Ayça gitsin madem işin benimle ve ailemle, onu bırakmak sana dokunmaz." "Sen çok akıllısın. Ben Ayça'yı gönderirsem kaybedecek bir şeyin kalmaz. Çünkü o senin babanın etkisi olmadan arkadaş olduğun ilk kişi. Ve ayrıca oda fazlasıyla güzel. Değilmi Kuzey?" Ahh... telefon açıktı. "Ayça'yı bırak. Müjde umrumda değil. İster öldür ister tecavüz et. Ama Ayça gitsin." O sırada bir öfke patladı içimde. Kimsenin umrunda olmamaya duyduğum öfke. Bu da beni konuşmaya itti, "Bak" dedim, "Duyuyor musun? Sesini duyduğun kişi geçen gün benimle bir cesedin önünde tanıştı. Ve bana 'Birlikte atlatacağız' dedi. O beni ne kadar düşünmüyorsa bende Ayça'yı o kadar düşünmüyorum. Şimdi istediğini yapabilirsin. Sonuçta kimsenin umrunda değilim." Sonra emir verir gibi dedi, "Gidebilirsiniz. Benim yapacak işlerim var." Ve beni iki bileğimden tuttuğu gibi yere yatırdı ve üzerime oturdu. İşte düz bir şekilde tecavüze uğruyordum. Tekrar kapı açıldı. Adım sesleri bize yaklaşırken busefer tepemizde durdu. Hafif fener ışığıyla gördüğüm kadarıyla bir silah çıkardı. Ve silah ateşlendi. Üzerimde bir cesedle okulun kantininde kalmıştım. Silahı ateşleyen de bir şey fark ettim. Parmağında bir yüzük vardı. Üzerinde birşeyler yazıyordu ama okunmuyordu. Sonra o yüzüğü çıkardı ve yere attı. Gitti. Üzerimden atmam gereken bir cesed vardı. Cesedi üzerimden attım. Ve telefonumun ışığını açtım. Yüzüğü buldum. Okulun ışıkları tekrar açıldı. Cesedin yanına gittim. Onunda parmağında bir yüzük vardı. O yüzüğü de alıp okuldan çıktım. Koşa koşa eve gittim. Önce yaklaşık bir saat duş aldım. En azından sakinleşmiştim.
Sonra yüzükleri elime aldım. Cesedden aldığımda 'Nefret', öldüren adamın attığında 'intikam' yazıyordu. Nefret yazan siyah, intikam yazan kızıl rengindeydi. Telefonum sürekli çalıyor, ben aramalara cevap vermiyordum. Telefonu elime aldım. 35 arama vardı. 10 tanesi Kuzey'den, 10 tanesi Murat'dan, 10 tanesi Ayça'dan, 5 tanesi de garip bir şekilde babamdandı.
Sonra Whatsapp grubuna girdim. Hep nerdesin? iyimisin? Diye mesaj atmışlardı. Mesaj yerine tıkladım ve yazdım, "Madem umrunda değilim beni arama. Madem bana tecavüz edebilirler bana mesaj atma. Madem beni öldürede bilirler o zaman benimle konuşma. Ben size hazır mısınız? dedim. Sen bana umrumda değilsin dedin. Madem öyle herkes kendi yoluna." Gruptan çıktım ve engelledim. Aklım yüzüklerdeydi. Yüzükleri çekmeceme koydum. Yatağıma uzandım ve şöyle düşündüm,

     "Evet bir oyun vardı ortada. Başrol bendim. Yalnızdım. Ama herşey bir işaretti. Babam aramıştı. Önemli bir nedeni vardı belkide. Ama o kadar yorgundum ki hiçbir şey yapamıyordum. Ama hissediyordum, herşey ayrı ayrı ipuçlarıydı. Ve ben demek isterdim ama biz bu ipuçlarının altında kalacaktık."

________________

  Bu bölümde bir şeyler anladık. Biz dedi fark ettiniz mi? Bir önceki bölümde fark ettiyseniz bir kaç gün zaman atladı. Yani şöyle oldu, pazartesi ilk bölüm Perşembe iki-üçüncü bolum. Çarşamba da dördüncü bölüm olacak. Yorumlara bekliyorum. Okuyorsanız yorum yapın lütfen çünkü düşünceleriniz benim için çok önemli. Bu arada fark ettiyseniz karakterlerin fiziksel özelliklerinden bahsetmedim. Ben şöyle düşündüm. Hayranı oldugum bir kaç oyuncuyu yerlerine koyacağım. Mesela Hande Erçel - Müjde
Halka dizisinde de Müjde olarak oynamıştı ama burası daha farklı. Serkan Çayoğlu- Kuzey, Hazal Subaşı- Ayça, Kaan Yıldırım- Murat. Hepsi de halkanın oyuncuları. Gerçekten hayranı olduğum bir diziydi. Sizin de izlemenizi tavsiye ederim. Bolumde de belirttiğim gibi hiç birşey alıntı değil. Tamamen kendi kurgum. Zaten bunu ileri bölümlerde anlayacaksınız. Yorumlara ve votelara bekliyorum. Öptümmmm....

Sırlar CehennemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin