Bir insanın, bu kadar kusurluyken başka bir insanı kendinden çok sevmesi mümkün müydü? Kendinden vazgeçmek, uğruna ölmek... Demek ki mümkündü.
Heyecandan uyuyamamıştım bile ve gün doğar doğmaz ilk işim onun odasına gitmek olmuştu. İçeri girdiğimde ise hala uyuyordu ve normalde erken kalkan biri olduğu için bu durum beni şaşırtmıştı. Sessiz odada dışarıdan gelen birkaç boğuk ses dışında duyulan tek şey hava makinesinin artık çoktan alışmış olduğum sesiydi.
Yanına yavaşça uzandım ve başının hemen yanına başımı koydum. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı ve uykusu çok hafif olmasına rağmen hala nasıl uyanmamıştı anlamıyordum. Sanırım fark ettiğimden daha yorgundu.
Onu uyandırmak istemiyordum ama teninin kokusunu alırken ona dokunamayan parmak uçlarım yanıyordu. Çok geçmeden ise uyanarak beni kendi savaşımdan kurtarmıştı. Gözlerini açtı, karşısında beni gördü ve önce şaşırsa da ardından gülümsedi.
"Günaydın."
"Günaydın da, hayırdır sabah sabah? Siz böyle erken uyanır mıydınız?" Bakışlarını dışarı çevirdi ancak benden ayrı kalmak istemeyen gözleri hızla bana çevrildi. "Gerçi bilmiyorum, bu ara fazla uyuyabiliyorum. Saat kaç?"
Hala tam açılamayan gözlerine birer öpücük kondurdum. "Kimin umurunda? Birlikteyken zamanın bir önemi var mı ki?"
Burunlarımız birbirine değecek kadar yakındık bu yüzden yüzündeki ifadeyi görmekte sıkıntı çekmedim. Önce şaşırdı, ben o kadar da romantik sayılmazdım sonuçta, ardından da utanarak başını boynuma yasladı. Bu haline gülerek kollarımı ona sardım ve onu kendime daha fazla çekmiştim.
"Hyung, sabah sabah iyi misin sen?"
Bir kolum beline sarılıyken diğerini başının altından geçirerek koluma yatmasını sağladım. Kollarım arasındayken o, cenneti tadıyordum. Benim cennetim oyken, cehennemim onsuzluktu.
"Harikayım, sen?" dedim burnumu saç tutamları arasında gezdirirken.
"Şimdi harikayım." Başı boynuma gömülü olduğu için sesi boğuk çıkıyordu. Üstelik yeni uyanmıştı ve bunu da sesine ve hareketlerine yansıyan mayışık hallerinden çok net anlayabilirdiniz. Tabii, orada olsaydınız.
Jeon Jeongguk tanrının en özenli eseriydi. Kollarım arasındaki bedeni, uyuşuk tavırları ve bana aşık kalbiyle benim ambalajından çıkaramayacağım kadar güzel, nadide bir eserdi.
"Hadi bana İspanyolca birkaç kelime öğret."
Başını boynumdan çekti ve aynı yastığa başımız yaslıyken parmak uçlarını kirpiklerimde, kaşlarımda gezdirdi.
"La risa es la distancia más corta entre dos personas."
Gülerek ona baktım ve parmak ucumla dudağına hafifçe vurdum. "Günaydın falan demeyi öğretirsin sanıyordum, hızlı bir başlangıç oldu. Ne demek peki bu?"
Gülümsememi görerek güldü ve kıvrılan dudak kenarlarımı okşadı bu sefer. Sanırım bana dokunmayı seviyordu, ne zaman birbirimize yakın olsak tenimi ezberler, parmak uçlarını üzerimden ayırmazdı.
"Onları kendin öğren, çok sabırlı bir öğretmen sayılmam." Gözlerime bakan gözleri bu sefer kıvrık halde duran dudaklarıma kaydı. "Bu bir söz, 'İki insan arasındaki en kısa mesafe gülümsemedir.' anlamına geliyor."
Çok ince düşünür, hassas konuşurdu. Her kelimesi beni kendine aşık etmekten geri kalmaz, düşünceleriyle ve kelimeleriyle beni mest ederdi.
Elimi saçlarına götürüp gözüne kadar inen bir tutamı arkaya itmiştim. Baş parmağımla yanaklarını okşarken gözlerine de birer öpücük kondurmuştum. Ona dokunma fırsatını hiçbir zaman geri tepemezdim ki, nefes almamı sağlayan yegane şey buydu. "Çok doğru bir sözmüş. Başka var mı?"
Gözleri hüzünlü bir hal aldı ve alnını alnıma yasladı. " 'Podrán cortar todas las flores, pero no podrán detener la primavera.' " Bakışları felaket şeyler söylecekmiş gibi hissettirdi ancak yine beni şaşırtmıştı. " 'Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelmesini engelleyemezsiniz.' anlamına geliyor. Güzel değil mi?"
Başımı salladığımda birbirine yaslı alınlarımız sürtünmüştü. Burnumu da burnuna sürttüm ve ona her zamanki kısa, küçük öpücüklerimizden birini vermiştim. Fazlasında gözüm yoktu, yanımda olsa kokusu burnuma dolsa yeterdi.
Elimde olsa tüm dünyayı yakar ve rahat nefes alması için yeniden çiçekler ekerdim ancak onun da dediği gibi, bütün çiçekleri koparabilirdim ancak baharın gelmesini engelleyemezdim. O an bu iyi bir söz gibi gelmişti ama düşünüldüğünde altında ne denli felaketler çıkabileceğini görecektim.
-iksvorasay
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Star Of My Life|Yoonkook
FanfictionKemerleri takın ve ikimizin büyülü, 'hastalıklı' dünyasına girmeye hazır olun. Burası o kadar büyülü ki, kendinizi kaybedebilirsiniz. Merak etmeyin, çıkışı size göstereceğim. Şimdiye kadar Min Yoongi'yleydiniz. Tekrar görüşene kadar sağlıkla kalın. ...