Beklemek duruma göre çok değişik anlamlar kazanabilirdi. Doğacak bir bebeği dokuz ay beklemek ya da sadece dokuz ay ömrü kalmış biri ile o vakit süresince beraber olmak aynı süreyi içerse de hissiyatının farklılığı kan dondurucuydu.
Onu orada hiç sıkılmadan 12 saat bekledim. Annem annesine sarılmış bir haldeydi ve ikisi de uyuyordu. Babam bunca saattir içerideydi ve henüz kimse dışarı çıkmamıştı. Ameliyathanenin olduğu koridorda büyük bir sessizlik hakimdi.
"Yoongi, senin artık gitmen gerekiyor. Oksijen tüpündeki miktar iyice azalmış. Biraz uyu, ben buradayım. Bir şey olursa sana haber veririm." dedi Bay Jeon yanıma otururken. Biraz önce annemlerin üzerini örtmek için bir şeyler aramaya gitmişti ve ben geldiğinin farkında bile değildim.
"Böyle iyiyim, teşekkürler."
Saatlerdir avucum içinde sımsıkı tuttuğum yüzük yüzünden canım yanıyordu ama destek alabileceğim tek şey oydu. Onun yanından ayrıldıktan sonra ilk işim odasına çıkarak onu yanıma almak olmuştu ve buradan da ayrıldığım tek an buydu.
"Seni burada görseydi çıldırırdı, biliyorsun değil mi?"
Neler olabileceği gözümün önünden geçtiğinde burukça gülümsedim. O yanıma tekrar gelene kadar gülümsemem asla tamamlanmayacaktı. "Onu orada, o halde düşündükçe benim çıldırdığım gibi mi?" diye sordum bakışlarımı zeminden çekerek ona dikerken.
Tıpkı onun gibi iri gözleri ve güzel bir burnu vardı. Jeongguk ve kardeşi babalarına çok benziyordu. Bay Jeon da yorgun bakıyordu bana, yıllardır sanki oğluyla birlikte tüm sıkıntıları o da yaşamış gibiydi. "O güçlü bir çocuk Yoongi."
Başımı sallayarak bakışlarımı tekrar zemine çevirdim. "Biliyorum, o gördüğüm en güçlü insan ancak... Akciğerden bahsediyoruz. Anlıyorsunuz değil mi? Orada, dokunmaya kıyamadığım teni neşter altındayken burada iyi olmamı bekleyemezsiniz."
Birkaç küçük kıkırtı çıkardı ve arkasına yaslandı. "23 yıl... 23 yıldır bununla yaşıyor o. Henüz yeni doğmuş bir bebekken alındığı hastane odasında geçirdi yaşamını. Evimize, ya da memleketi olan Busan'a çok az gelebildi. Birkaç hafta belki. Göremedi, hep doğanın güzelliklerine hayrandı ve hiç oralara gidemedi." Derin bir nefes aldı. Ses tonu biraz ilerimizde olan annemleri uyandırmamak için kısıktı. "Şarkı söylemeye bayılırdı ama akciğerleri müsait değildi. Resim çizmek istedi, boya ve tiner kokuları yüzünden yapamadı. Heyecanlı bir çocuktu, extrem şeyler yapmak istedi hep. Hastaneden çıkamadı. Hayvanları çok severdi ama tüyleri onun için zararlı olduğundan hiç besleyemedi." Bununu çektiğini duyduğumda bakışlarımı ona çıkardım. Gözleri kızarıktı, gözünden yaşlar akıyordu ama güzel bir gülümsemeyle anlatıyordu tüm bunları. "Hiç arkadaşı olmadı, okula gidemedi ve koşup eğlenemedi." Gözlerim dolsa da yaş akmaması için sıktım kendimi. "Yine de, o bir kere bile pes etmedi. 23 yıl bununla savaştı ve bir kez olsun pes etmeyi aklından geçirmedi. Hastalığı onun hayatını her engellediğinde o yeni kapı açtı kendine. Yüksek notalara çıkamadı belki istediği gibi ama şarkı söyledi. Dans edemedi ancak izlemekle bile mutlu oldu. Resim için kuru boyalar kullandı ya da o odanın penceresinden birçok fotoğraf çekti." Elini omzuma koyarak sıktı ve ayağa kalktı. "Demek istediğim şu ki, o sadece güçlü değil. İnatçı bir çocuk da aynı zamanda ve oradan sağ salim çıkacak. Şimdi, kalmana izin veriyorum ancak gidip hemşireye tüpü değiştirmesini söyleyeceğim."
Ardından koridorda gözden kayboldu.
Avuçlarımı açarak sımsıkı tuttuğum yüzüğe baktım. Soluk hastane ışığında üzerindeki elmaslı küçük yıldız parlayarak gözlerimi kamaştırdı. Bu da, sanırım iyiyim ve döneceğim demekti. Her zaman olduğu gibi o an da onun söylediğine inandım. Avucumu tekrar kapatarak yüzüğü sıkıştırdım ve kendi elime sanki oymuş gibi sarıldım.
Melekler ölümsüzdü öyle değil mi? O zaman, endişelenecek hiçbir şey yoktu.
-iksvorasay
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Star Of My Life|Yoonkook
FanfictionKemerleri takın ve ikimizin büyülü, 'hastalıklı' dünyasına girmeye hazır olun. Burası o kadar büyülü ki, kendinizi kaybedebilirsiniz. Merak etmeyin, çıkışı size göstereceğim. Şimdiye kadar Min Yoongi'yleydiniz. Tekrar görüşene kadar sağlıkla kalın. ...