0.3

21 1 0
                                    

Genç kadın, soğuk duvarlar arasındaydı şimdi. Geçmişin tozlu raflarında kaybolmaya hazırlanan acı hatıralar, kendilerini ortaya çıkarmak için bir rüzgar çıkarmıştı. Sorgu odasında açılacak bu defterin nerede biteceğini merak ediyordu doğrusu. Ya da bitecek miydi? İçeriye giren polisle birlikte dağıldı düşünceleri. Çok iri yarı görünmeyen, ancak uzun boylu olan adam karşısına otururken ona küçük bir şişe su uzatmıştı. Mehan, şişeyi nazik bir ifadeyle reddetti. /''Kan du vårt språk tillräckligt bra för att uttrycka dig? Vi kan prata engelska om du vill.''/  ''Dilimizi kendini ifade edebilecek kadar iyi biliyor musun? İstersen ingilizce konuşabiliriz.'' Mehan duraksadı. İngilizcesi daha iyi sayılırdı. İsveç dilini de biliyordu ancak, ingilizce yaşadıklarını daha rahat anlatabilirdi herhalde. /''English would be better. Thank you. Where do I start?'' / ''İngilizce daha iyi olur. Teşekkür ederim. Nereden başlayayım?'' Şimdi gerçekten başlıyordu. Elindeki evraklara göz gezdiren polisi izledi sakince. Adamın söze girmesiyle kısa bir an için gözlerini kapatıp açtı. / ''From the last day. Can you tell us about the last day you saw the twins?'' / ''Son günden. İkizleri son gördüğün günden bahseder misin?''  Şimdi onu ve karşısında oturan polisi uzun bir anlatım bekliyordu. Ne kadar anlaşılırdı, ne kadar inanırdı polisler ona bilmiyordu. Ama her şeyden önce ikilinin adını ağzına alacak olmak yoruyordu onu.

Flashback

Oktay ve İdil, Mehan'ın gelmesini bekliyorlardı sahil kenarında. Burası küçüklüklerinden beri sıkça geldikleri bir mekandı. Hiç biri tam hatırlamasa da küçükken üçünün birlikte, şu anların aksine birbirlerine ters bir bakış dahi atmadan oyun oynadıkları yerdi. Aladağ'ın amcasının mekanı. Onunla tanışmaları da bu mekanda olmuştu. Üçünün de hayatının büyük bir kısmını, güzel veya kötü tüm anılarını barındırıyordu burası. Arabasından inen Mehan için çok mutlu bir gündü. Buraya gelmeden yarım saat kadar önce hamile olduğunu öğrenmişti. Kardeşi gibi gördüğü Oktay ve onun ikizi İdil'le bunu paylaşıp, sonrasında Aladağ'a mutlu haberi vermeye gitmek istiyordu. Sabırsızdı biraz. Bekleyen ikilinin masasına geldi. İdil her zamanki gibi onu huysuzca süzüp denize doğru dönmekle yetindi. Oktay ve Mehan sarılmaya kalktığı anda ise onlara dönmüştü. ''Sakın.'' İdil'in yaşadığı duygu durumun, psikolojisinin farkında olduklarından sessizce oturdular sarılmayı es geçerek. İdil söze girerken onların aksine her an saldırmaya hazır görünüyordu. ''Bu saçma kardeşlik oyunundan sıkıldım. Mehan'ın bana ait her şeyi almasından. Bilerek ikinizi de buraya çağırdım. Çünkü bu gün her şey bitecek. Oktay ve ben buradan gidiyoruz. İkimize bilet aldım. Senden olabildiğince uzağa, Amerikaya gideceğiz.'' Başlangıçta ikizine bakan siyah saçlı, öfkeli kadın birden hedefini Mehan'a çevirmişti. Mehan sakinliğini koruyordu. Başını olumlu anlamda salladı. ''Nasıl istersen öyle olsun İdil. Seni üzmek istemiyorum.'' Buna karşın, siyah saçlı kadın alaycı gür bir kahkaha attı. ''Beni üzmek istemiyorsun, öyle mi? Hayatımı çaldın! Her şeyi elimden aldın. Kardeşim, Oktay seni benden daha çok seviyor. Hele Aladağ. Ya benim onunla kurduğum hayaller vardı! Seviyordum ben onu. Hiç sordun mu bana? Seviyor musun diye sordun mu? Ama bunlar önemli değil. Nasılsa artık o senin. Aladağ o kadar kör olmuş ki. Gözü beni görmüyor. Sırf bu yüzden bile nefret ediyorum senden.'' İşte şimdi, hareketlenmişti Mehan.Karşısında oturan kadına saldırmak niyetiyle değildi. Kendini açıklamak için doğrulmuş, uzun bir soluk vermişti. ''Anlatmadın! İdil, ben Aladağ'ı tanıdığım ilk günden bu yana anlattım sana! Ne hissettiyse-'' Sözleri, İdilin yanağına patlattığı tokatla kesildi. Oktay sandalyesini itip ayağa kalkarken, iki kadının gözleri birbirine kenetlenmişti. Mehan elini yanağına götürdü. Sessizlik yeniden o öfkeli sesle bozulurken işler çığrından çıkıyordu. ''SEN ONU ÇALDIN! SEN BANA AİT HER ŞEYİ ÇALDIN! AMA GİDERKEN BEN DE SANA BİR HEDİYE VERECEĞİM. HİÇ MERAK ETME!'' Mehan'ın kulağına ulaşan son sözlerdi bunlar. Oktay kız kardeşinin ağzına avucunu yaslayıp, gürültüyle onu sandalyeden kaldırarak dışarıya çekerken kulaklarında defalarca çınladı aynı sözler. Uğultuyla, boğuk birer ses halinde..Defalarca. Ellerini ne zaman kulaklarına kapattığını bilmiyordu kadın. Belki bir kaç dakika, belki de bir kaç saat sonra. Belirsiz sürenin ardından orada çalışan garson çocuk dürttü omzunu. ''Abla, iyi misin?'' Bu sözlerle gerçekliğe dönerken, hiç bir şey demeden sandalyesinden kalkıp koşarak arabasına yürüdü. Arabaya binip gaza basarken hala aynı sözleri fısıltılar eşliğinde geçirip duruyordu zihni. 

Günümüz

Anlatmayı bitirdiğinde, gözyaşları yanaklarından aktı. Geçmişin sızısı bu günmüş gibi göğsüne yerleşirken, nefesi boğazında takılı kalmıştı sanki. Polisin orada olduğuna dair kamera görüntüsü olup olmadığı sorusunu yanıtladı. Ardından her şey bitti. Mehan'ı öylece sorgu odasından çıkardılar. Koridorun sonunda bakışlarını ayaklarına dikmiş onu bekleyen adamı gördüğünde, iç çekti kadın. Aladağ adım seslerini duyarak kafasını kaldırdığında göz göze geldiler. İkisi de konuşmadı. Yalnızca adamın dışarıyı işaret etmesiyle, birlikte yürüdüler. Binadan çıkarak, adamın arabasına doğru ilerlerken hala akmaya çabalayan gözyaşlarından kurtulmak için gökyüzüne baktı kadın.  Saniyeler sonra ikisi de arabaya yerleşti. Sessiz, çıt çıkmadan geçen araba yolculuğu yeniden o pastahanenin önünde bitiyordu. Aladağ, çıkmak için kapıyı aralayan kadına seslendi. ''Biraz toparlan, bir kaç gün sonra geleceğim. Konuşmak için.'' Bir şey söylemesi gerekirdi belki. Fakat kadın sadece başını sallayarak arabadan indi. Etrafına bakınmadan, pastahaneden çıkmakta olup ona selam veren müşterilere dahi cevap vermeden içeriye girerek gözden kayboldu.

Ma'ferin.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin