LHQ
-The case is over.-
LHQ, daha önce de belirttiğim gibi ölümün cisim bulmuş haliydi. Harry'nin dedikleri yine doğruydu, eğer gerçekten arkanızı kollayabilecek biri bulamamışsanız ölüm vazgeçilmezdi.
Ve Harry, LHQ'da mahkumların korktuğu yegane kişi, benim arkamı kollamayı kabul etmişti.
*********************
Ben saçma sapan kelime grupları ve yine saçma sapan hareketlerle Harry'e katragintasentilyon (öyle bir sayı var, evet) defa teşekkür ettikten, uzun, gürültülü bir sessizlikten ve birkaç küçük diyalogdan sonra "hücrelerimize" gittik.
Ah, zorlu ve uzun bir yolculuk olduğunu söyleyebilirim. Mahkumlar teker teker bulunduğumuz fanusa yerleştirilmiş hoparlörlerden çağrılıyor, fanusun girişinde onun için bekleyen gardiyan tarafından kelepçeleniyor, birkaç koridor yüründükten sonra da hücrelere ulaşılıyordu.
Hücreler, tek kelimeyle ürkütücü ve boştu. Harry'nin anlattığı gibi bir yatak ve küçük bir masa vardı, yan tarafta perdeyle gizlenmiş musluk ve tuvalet.
Ah, ve kadın olduğumu göz önünde bulundurup birkaç hayati işlevi olan eşya da koymuşlardı. Sanırım anladınız, evet.
Tam da düşündüğüm gibiydi, boş ve her türlü delirme eğilimine davetkar. Düşüncelerle baş başa, yalnız ve yalnızlığın büyük boşluğu. Bir tek ben ve hiçbir şey.
İç çektim ve beyaz çarşaflı yatağıma yöneldim. Pek yumuşak sayılmazdı, fakat tahta gibi değildi; bu şaşırmama sebep olmuştu. Biraz da sevinmiştim haliyle, küçük bir konfora özellikle LHQ'da iseniz hayır demek biraz zor oluyordu.
Hala şaşkınca etrafıma bakınıyordum. Yapacak bir şeyler bulmak için beynimi zorladım, sonuç yine bir hiçti. Peki, bana uyar.
Gözlerimi kapatıp şakaklarımı ovuşturdum. Ben her zaman Polyanna gibi bir kız olmuştum açıkçası, olur olmadık her bir şeyde bir güzellik arar, ağlayanları gülümsetirdim. Ve tüm bunların şapşallıkla bir alakası yoktu, gerekince gayet ciddi olabilirdim ve bu beni garip saf kız durumuna düşmekten kurtarırdı.
Sadece... Mantıklı Polyanna gibi bir şey desek?
Tabi LHQ benim tüm enerjimi bir kara delik misali emip farklı bir galaksiye, belki de beş gözlü bir canlıya hediye ettiğinden sadece yorgun hissediyordum.
Şey, "hüzünlü" demeyi unuttum.
Ah, "umutsuz"u da unuttum.
Ve tabi "ölü gibi" yerine kullanılabilecek tek kelimelik bir anlatım varsa onu da sayın.
Ne saçmalıyorum.
Tüm bunların tek sözcükte toplanmış hali LHQ'ydu. Hah, LHQ'yu tanımlayacak bir sürü kötü manada kelime var sanırım. Belki bir ara saymayı dener, sonra da depresyona girip bileğimi musluğun ucuna sürterek keser ve kan kaybından ölürüm.
Fena değilmiş.
Saçma düşüncelerime bir son vermenin tek çaresi uyumaktı, nitekim ben de öyle yaptım. Lanet olası hiçbir ses yoktu, ve zaten yapabileceğim en mantıklı şey- bugün yaşadıklarımdan sonra tabi ki de uyumaktı. Bir buçuk saate yakın uzay yolculuğu, az daha tecavüze uğrayacak olmak ve beni kurtaran kişinin daha sonra bir şey daha olursa da beni kurtarmaya söz vermesi ve benzeri beni çok yormuştu. Tamam, çok değil, aşırı yormuştu. Ve uyandığımda saat (ah, odada duvara sabit bir ekranda saat, tarih ve ona benzer bilgiler yazıyordu) 05.27 a.m idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LHQ // h.s
FanfictionMasumdu, evet, bu bir gerçek. Fakat masumluğu pek bir işe yaramadı. O artık LHQ'daki herhangi bir suçlu. LHQ ölüm demek. LHQ işkence demek. LHQ uzayda tüm ihtişamıyla süzülen bir hapishane. Ve Night Lockhard artık oradaki masum mahkum. Tek isteği LH...