6- Happy happy happy happy.

1.5K 133 84
                                    

LHQ

-Happy happy happy happy.-

Başını sallarken gülümsedi. Hüzünlü bir gülümseyişti, kesinlikle mutlu değildi. “Dünyayı ne kadar özlüyorum bilemezsin, Night. Her ne kadar oraya ait olmasam da… Özledim.”

Bir süre dediklerini düşündüm. “Her ne kadar oraya ait olmasam da” ne demekti şimdi?

******************************

Harry, kendi tanımıyla bir insan sarrafıydı. Belki de bu ona verilen bir özellikti, bilemiyordu. O sadece insanların yüzlerine bir bakınca onların bakışlarından, irislerinin genişliğinden, dudaklarının büzülüş biçiminden, hatta kaşlarının şeklinden bile bir şeyler çıkarabilirdi.

Fakat onun için önemli olan gözlerdi. Harry bir insanın sadece gözlerine bakarak onun hakkında birçok şey söyleyebilirdi.

Gözler, bir insanın yaşadığı her şeyi yansıtırdı aslında. Acıları, mutlulukları, özlemleri, en basit istekleri… Bir insanın göz renginin tonundaki en küçük değişiklik bile Harry’nin beyninde onlarca işlemden geçer ve bir şekle oturtulurdu.

Harry Night’ı ilk fark edişinde, nefes seslerini dinlemişti. Hızlıydı, fakat heyecanlı değil. Korkuluydu, fakat çaresiz değil.

Sonra gözlerine bakmıştı. Night ona bakarken ela gözlerindeki umut parıltısını görmüştü. Bu anlık bir duyguydu tabi, Harry üst tabakada fazla durmadı. Üst tabaka anlık duyguları anlatırdı ve anlık duygular, insan hakkında bilgi vermezdi. Onlar durumlar için gerekliydiler, ve Harry tecavüze uğramak üzere olan genç bir kızın neler hissedeceğini az çok biliyordu.

Fazla beklemeden alt tabakaya inmişti Harry. Kendisinin hiçbir zaman çekici bulmadığı yeşil gözleri, Night’ın ela gözlerinin alt tabakasında birçok duyguyla karşılaşmıştı. Onu tanımak için gerekli olacak duygulara.

Öncelikle, Night’da hiçbir art niyet yoktu. Durum neyse olduğu gibi duygularını yansıtıyordu, Harry ona dikkatle bakarken ürperdiğini ve şaşırdığını da gizlememişti.

Harry onu çözdükten sonra yapacağı şey basitti.

Night’ın masum olduğunu, korktuğunu ve benzeri tüm saf, temiz duyguları anlamış, gözlerinin derinliklerinde görmüştü. Geriye kalan tek şey onu inandırmaktı.

İnanmak göreceli bir duyguydu, fakat Harry’e göre çaresizlik ve saflık anlamına geliyordu. Korunmasız bir kişi inanma ihtiyacı hissederdi, ve Harry korumasız olmayı uzun zaman önce terk etmişti.

Şimdi, koruma zamanıydı, inandırma zamanı.

Kollarını hücresindeki beyaz lavaboya dayar ve kendi kendine kızarken, nasıl olup da böyle bir saçmalık yapabildiğini düşünüyordu. Night’ın kafasında kırk yıl düşünse aklına gelmeyecek sorular oluşmuştu, hepsi duyduğu tek, basit bir cümleden türemişti ve o lanet cümle Harry’nin dudaklarından çıkarak yaşam bulmuştu.

“… her ne kadar oraya ait olmasam da…”

Harry sinirle dişlerini gıcırdattı, olası bir sürü soru vardı. Ve vereceği cevaplardan hiçbiri tam puan almaya yetmeyecekti.

Saçlarını parmaklarının arasından geçirdi. Şimdilik geçiştirebilmişti. Peki ya daha sonra?

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı kendini beyaz çarşafların arasına bırakırken. Bir planı vardı uymak zorunda olduğu, ve daha ilk günden planın ilk maddesini çiğnemişti.

İnandırıcı ol, şüphe bırakma.

Harry’nin dudakların isyan, şikayet ve benzeri tüm duygulardan ortaya çıkmış bir inleme yükseldi.

LHQ  // h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin