LHQ
-I don't belong to there.-
"Cinayet, rol yapma. LHQ'nun tek çözüm olduğu bariz ortadadır, karar verildi."
"Ama ben onu öldürmemiştim ki..."
"Dava burada sonlanmıştır."
**************************
Günümün kalanını uyuyarak geçirdim. Kendimi hala depresyonda gibi hissediyordum ve böyle hissetmeme neden olan tek şey buradaki yeşil bitkilerin azlığıydı. Ah, doğaya bu kadar düşkün biri olmak benim suçum değil.
Kutup ayıları bu kadar yalnız olmamalıydı.
Peki, gerçekten fazla uyumuştum. Saat 12'ye geliyordu, ve ben burada neler olup bittiği hakkında hiçbir fikre sahip olmadığım için beklemekten başka bir şey yapamayacaktım.
Neyse ki sevgili gardiyanım beni kurtardı. Şu "boş vakit" dedikleri şey aslında her zaman geçerliydi burada, fakat onlara göre bizim boş vaktimiz 12'den 6'ya kadardı. Lanet olası altı saat boyunca lanet olası her türlü suç sayılan şeyi yapmış insanlarla birlikte durmak zorundaydım.
Ve ne gariptir ki, Harry de bu insanlara dahildi.
Gardiyanım beni kelepçeleyip dün LHQ'da ilk saatlerimi geçirdiğim, neredeyse tecavüze uğradığım, kurtarıldığım ve Harry'yle tanıştığım o alana, nam-ı diğer "Fanus"a götürdü. İçerisi yine tıklım tıkıştı, aklıma her zaman stadyumları getiriyordu. Chelsea'yle Manchester karşı karşıya geliyorsa, o maça gitme.
Tıpkı dünkü gibi fanusa fırlatıldım, yere düşmekten zar-zor kurtulmuştum. Başımı kaldırıp çevreye göz atarken bir yandan da Harry'yi bulmaya çalışıyordum.
Yer yer boşluklar, nefes alınabilecek alanlar vardı, mahkumlar gruplar halindeydi. Dünkünden pek bir farkı yoktu; kimi birilerini kovalıyordu, kimileri dövüşüyordu, kimi oturup sigara içiyordu...
Bir an gerçekten nasıl olup da boğulmadığımızı merak ettim.
Mahkum gruplarının arasından kimseye bulaşmamaya dikkat ederek dün oturduğumuz yere, köşedeki metal masalara ulaşmaya çalıştım. Büyük ihtimalle Harry oralarda bir yerdeydi, sigarası ve düşünceleriyle birlikte.
Kim bilir, belki de beni bekliyordur?
Peki, çok iyimser oldu.
Neredeyse koşar adım ilerlerken aniden kırmızı-mavi-siyah saçlar görüşümü engelledi. Sarsılarak durmaya çalıştım, bedenimi saran kollar yere kapaklanmamı engellemişti.
"Hey! Önüne arkana dikkat et sersem!"
Başımı hızla garip renkli saçların sahibine çevirdim. Açıkçası korkunç görünüyordu, yüzünde bile dövmeler vardı.
"Ö-özür dile-"
"Bir de özür diliyor! Burası yavru kedilerin bulunduğu lanet olasıca bir kreş mi? Nerede olduğunu sanıyorsun sen?!"
Bir süre öylece suratına baktım. Ne yapmalıydım? Suratına yumruk mu atacağım, umursamazca "LHQ'da" mı diyeceğim, elimi uzatıp "Ben Night, arkadaş olalım mı?" diye mi soracağım?
Şey, sanırım hiçbiri. Bir düşününce, belki de-
"Hey Katy, Harry aslan Jacob'u öldürmüş diyorlar! Aslan Jacob'u! Tavşan olan değil!"
Garip saçlı kız hızla arkasındaki dövme kataloğuna döndü. "Jacob'u mu! Bu ne s.kim iş böyle!"
Hızla bana dönünce saçları suratıma çarptı, yüzümü buruştururken bana doğru eğildi. "Dün bu küçüğe az daha tecavüz edi- bir dakika..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LHQ // h.s
FanfictionMasumdu, evet, bu bir gerçek. Fakat masumluğu pek bir işe yaramadı. O artık LHQ'daki herhangi bir suçlu. LHQ ölüm demek. LHQ işkence demek. LHQ uzayda tüm ihtişamıyla süzülen bir hapishane. Ve Night Lockhard artık oradaki masum mahkum. Tek isteği LH...