Ama nasıl güzel, nasıl güzel.

2 0 0
                                    


Ayrılık acısı dediğimiz şeyi nasıl anlatırım kestiremiyorum ama elimden gelenin en iyisini yapabilirim. Bizzat yaşadığımı anlatabilirim. Kelimeler yeterse.

O gece. 

Tam da o gece işte . Acının psikolojik hali. 

Zihinsel olarak çektiğin en kaliteli acı(ölümden sonra) muazzam bir detay değil mi o acı. Aşk acısını bilinçli yaşayan bir insan olsa der ki 'zihnim acı çekiyor.' Farkındalığa sahip olan bir insan için daha da zor olabilir bu. 

Ayrıldınız ve bu mesajlar, konuşmalar veya görüşmeler sonuçlandı diyelim. Hadi telefon konuşmasını ele alalım tartışma halindesiniz ağzınızdan cümle çıksa hararetli bir şekilde çıkıyor ama bir sessizlik oluşunca uzadıkça uzuyor zaman. O zamanlarda beyin fonksiyonları sanki duruyor bir savaştasınız ve atışınızı yaptınız sanki karşı atağı bekliyorsunuz... 

Ve savaş sonucu mağlub olarak sonuçlanıyor. Ama ortada bir galip yok. 

Telefonu kapatıyorsunuz o an bir duruyorsunuz 'ne oldu şimdi?' kafada dönen bu soru. İdrak yeteneğinizi kaybetmişsiniz gibi bu durdunuz. Aşık olduğun adamdan ayrılınca ne ağlarsın ne de gülersin o an. Zaten beyin yok oldu. Ne yapacağını bilememe hali olur. Burada oturmaya devam mı etsem yoksa içeri geçip televizyona bakmaya devam mı etsem yada kitap okuyormuş gibi yapayım annemler yatana kadar. 

Herkes yatar ve evde bi sessizlik çöker. evde o sessizlik çöker ancak zihninde bağırışlar çığlıklar başlar sorular başlar şöyle değilde böyle yapsaydım böyle değilde böyle deseydim diye bangır bangır zihin. Duvara bakarsın duvarda sana. Sonra başlamaz mı bide en güzel anılarınız gözünün önünden geçmeye, yüzü gelir tam karşına. Allah dersin o an. Düşünceler zihninde dönüp durur sen onunla yaşadığın güzellikleri düşünmeye dalarken gözlerinden yaşlar süzülür bittiğini anlarsın aynı zamanda gurur yaparsın arayamazsın soramazsın , sevdiğini anlamak için onun aramasını istersin. Oda gurur yapar ve aramazmış ama. O aramaz sen aramazsın. Günler eziyet olmaya başladı işte. Bedene en çok zarar veren şey düşüncelerdir. Her şeyi açıklarsın belki. Ayrılık nedenini anlarsın, onun düşüncelerini anlarsın, gururunu anlarsın açıklayacak bir cümle bulursun onlara hiç sorun değil. 

Ama tam o göğsünün ortasındaki kaburgalarının altındaki koskoca boşluğu açıklayamazsın. O boşluk ağrımaz mı ? Zaten zihninin en derinliklerinde bide hiç yokmuş gibi gelip sızım sızım sızlar seni yoklar o boşluk- o ağrı. Başına ağrılar girer stresten, onu düşünmekten, bide gururlu bir insansan yalnız kalana kadar canın çıkar, kollarını bedenine sarıp inim inim inlememek için. 

Bazen herkesin içinde iki elini göğsüne kapatıp dizlerinin üstüne çöküp o ağrıya karşılık çığlık atmak istersin. Anlatamazsın ki kimseye ne diyeceksin? Ayrıldığınızı eninde sonunda arkadaşların öğrenecek konusu açılacak adını duyacaksın birkaç an bekleyeceksin ve cevap vermekten kaçacaksın konu orada kapanacak ancak gece yatağına yattığında tekrar açılacak. İnsan içine çıkayım bir restorana de oturup çay içeyim diyeceksin ve bir müzik çalacak sen gene Leyla olacaksın. Minibüste-otobüste boş boş dışarı bakarken sen zihninde onun görüntüsünü seyredeceksin. 

Belkide bakmakla görmek arasındaki farkın farkına varacaksın ilk kez. 

Yalnızken evde gözün televizyonda ama aklın onda. Nasıl bir gurur bu nasıl bir insansın ki gıkın çıkmıyor yalnız değilken. Kendini yıpratıyorsun adeta parçalanıyorsun içten içe ve her parçan batıyor sana. Bunu hissediyorsun işte. Elini kessen bir süre sonra unutursun acısını. Unutursun da sonra kestiğini bile unutursun ama bu kesikler batıp batıp tekrar çıkıyor sonra tekrar batıyor. Yeterince kötü şeyler hissetmiyor muşsun gibi. Sanki daha fazla canın acıyamaz mış gibi. 

Annen karşında yemek yiyorsunuz uzun bir süre ruhsuzsun zaten ve annen fark etse de o samimiyet yok aranızda soramıyor utanır çekinirsiniz karşılıklı falan ama o yemek anında zihnin bangır bangır 'görsene anne acı çekiyorum!' fazla uzun olmayan o zaman diliminde pes ediyor zihnin ama gururundan diyemiyorsun bir şey, annen karşında dese ki 'neyin var?' diye bunu bekliyorsun ağlamaya başlarsın hüngür hüngür ama o çekiniyor demiyor sen gururundan 'canım yanıyor' demiyorsun. O zamanlarda farkına varıyorsun işte. Karakterinin. Gücünün. Ne kötü zamanlar. Ne kötü anlar. Ne acı anlar. Ben neler yaşıyorum dersin, nasıl dayanıyorum buna, nasıl bir insanı bu kadar sevebilirsin ki kendini unutacak kadar ? 

En çok gökyüzüne bakarsın. Dışarıdan sessiz içeriden bangır bangır. Hani şu içinden bağırmak diye bir şey var ya. Susmuyor. Susturamıyorsun. 

Bir arkadaşım vardı evli ve yeni bebeği olmuştu , restoranda oturuyorduk aşırı samimi de değiliz ama sohbetimiz iyidir. Zihnimin susmadığı anlardan birinde kendim için bir çıkış yolu ararken bir soru sordum ona;

'aşık olduğun kadını unuttun mu ? '

'on bir yıl geçti Büşra, hala dün gibi hafızamda'

-sessizlik- O an aramızda geçen uzun bakışma.

Yanlış anlamayın o evlendiği kadın aşık olduğu değil ona aşık olandı. Aşk kavuşamamak demiştik ya hani. 

Kavuşsaydık aşk olmazdı.

Zaten korkuyordum bu boşluk hiç geçmeyecek onu asla unutamayacağım diye. Atfedersiniz ama işte o an o adamdan o kadar uzun süreyi duyduktan sonra boku yedin dedim kendime. Bilip de itiraf edemediğini biri sesli olarak söylemişti işte sana. Onu sesli bir şekilde duymak kulağının o cümleyi işitmesi ne berbat!

Evet hiç bir zaman geçmedi. Azalmadı ama alıştın. Görüyorsun ama görmezden geliyorsun, hissediyorsun ama hissetmiyor muşçasına kahkaha atıyorsun.

Yaşadığım o kadar acı anlar oldu ki bunları anlatmakla asla bitmez. Zihnimi duysanız oturup ağlardınız normalde.

Görmezden gelmeye başlamam o kadar uzun sürdü ki. Kaç gün? Kaç ay ? Belirsiz. Saymıyorsun bir zaman sonra.

Ah zaman vah zaman. 

Belkide en büyük hatam aşık olduğum adamla yaşadıklarımı geride bırakmadan önce çivi çiviyi söker düşüncemdi. Çok yanlıştı.

Bir sonraki bölümün konusunda ayrılıktan sonraki kendini kaybetmişlik ve inkar evresinde  yaşananları ele alacağız ve anlatacağız. konumuz;

Çivi çiviyi söker mi?

olacak.

GÖRÜLENİN ÖTESİNDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin