Ağaran günün ilk kuş seslerine gözlerimi açtım.
"Bugün ben kazanacağım," dedim içimden, tüm dünleri unutarak. Hayatın bir yarış haline getirildiği herkes tarafından bilinen bir gerçekti. Karşı koymaya çalışanlardan olmaksa yalnızca boş bir denemeydi. İş ilanlarının olduğu sarı sayfalar ayak parmaklarıma dolanıyordu. Yatakta doğrularak saate baktım. Erkendi. Kahve için hala vakit vardı.
Aralık duran tozlu perdeleri tamamen açtım. Perdelerin kollarıma bu kadar ağır gelişi kendime, odayı kaplayan toz bulutu ise evime uzun zamandır vakit ayırmadığımı gösteriyordu. Öksürerek başlayan rutin bir günün daha yine toz içinde bitmemesine dair kendime söz verdim. Bugün evi temizleyeceğim.
İlerleyen saatlerde bu kararlılığımı önce salondaki günler öncesinden kalma pizza kutuları, ardından odamdaki gazetelerin arasına gizlenmiş cips paketleri terk edecekti. Ama hayır ya, kendime haksızlık ediyordum. Durum o kadar da kötü değildi aslında.
Küçük salonda üzerine çıktığım koltukta dengemi sağladım. İki elimi belime koyup etrafı şahin gözlerle inceledim.
Durum gerçekten de vahimdi.
Telefonun titreme sesini duymamla birlikte koltuktan aşağı indim. Telefonumun magazin dergileri ile tarihleri birbirlerinden karışık gazete eklerinin arasında olduğundan adım gibi emindim. Dağınık olabilirdim ama eşyalarım bana göre hep yerli yerindeydi. Ne aradığımı bulabildikten sonra bu gördüğüm manzaraya yine de dağınık denilebilir miydi?
Hoparlörden çıkan ses kulağımı delmişti.
"Kapıyı neden açmıyorsun?"
Gözlerimi ovuşturarak Begüm'ün söylediği şeye anlam vermeye çalıştım. "Çalmadı ki."
Tak, tak, tak!
Hızlı adımlarla kapıya yöneldim. Bir kulağımda telefon, öbür kulağımda apartmanı inleten kapı sesi... Begüm durmak bilmeden yalnızca bağırıyordu.
Anahtarı çevirip üstteki koruma kilidini de serbest bıraktıktan sonra kapıyı açtım. İçeriye geçti. Topuklu ayakkabılarının parke üzerinde çıkarttığı ses; bir fincan kahveden önce çekilebilecek gibi değildi. "... Zilin bile çalışmıyor. Öldün mü, kaldın mı, uyuyor musun ben nereden bileceğim? Saat kaç oldu, hala ses seda yok. Seren Hanım keyif yapıyor, yine sabahlara kadar oturup sonra da uyanmak bilmiyor öyle değil mi?"
Sımsıkı topuzu ve kalem eteğiyle ofise gitmeye hazırdı. Elinde iki sene önce baroya girdiği zaman aldığı deri avukat çantası, yorgun ama hala sorumluluk sahibi gözleri ile salonu inceliyordu. "Şu etrafa bak, öğrenci evi mi burası?
"Yani aslında bir çalışan evi olduğu da tam söylenemez ama..."
"Dalga geçme benimle! Nasıl bir insansın sen? Böyle yaşanır mı? Sadece dört gün uğramadım ve evi resmen mağaraya çevirmişsin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FY
Teen FictionNew York, Londra ve İstanbul'un yükselen gayrimenkul lideri Serhat Bolat, Kendisine gelen iş teklifi ile ne yapacağını bilemeyen zeki ve güzel Seren Eraslan, Tesadüflerin, akıl almaz başarıların ve beklenmedik bir maceranın içinde kendimizi bulacağı...