6

5.1K 446 123
                                    

"Ne kadar araştırdınız?"

Vereceğim cevabın ne önemi olabilirdi ki diye düşünürken Gürsel Bey'in bugünün bir test olabileceğine dair söyledikleri aklıma geldi. Yanıtlamadan önce kendime düşünmek için izin verdim. Biraz bekledim, ardından onun ilgisini çekebilecek en mükemmel yanıtı buldum:

"Ofisinizin duvarında asılı duran tohum koleksiyonunun dünyanın dört bir yanındaki müşterilerinizi her ziyaret edişinizde oranın en nadir bitkilerinden topladığınız tohumlardan oluştuğunu bilecek kadar," dedim.

Yan masamızda oturan çift, az önce kurduğum cümlenin uzunluğundan sonra bana dönüp "Helal olsun," dedi. Gülümsedim. Serhat Bey de etkilenmiş gözüküyordu. "Benden de o kadar."

Biraz övünme sırası bendeydi. Sonunda sürekli rezil olduğum konumlardan uzaklaşabilmiştim. Tadını çıkartmak istiyordum.

Araştırdığımı söylemiştim.

Dirseklerini masanın üzerine koyup bana doğru yaklaştı. "İnternette benim hakkımda ne kadar az yazı var, biliyor musunuz Seren Hanım?"

Sonunda o konuya gelmiştik demek ki.

Başımı olumlu anlamda salladım. "Neredeyse hiç yok. İnanın bana, çok iyi biliyorum."

"Bu bilgiye ulaşabilmiş olmanız beni şaşırttı."

Çok bilmişlik taslamadan, dozajında bir yanıt vermek daha uygun olacaktı. "Umarım hafife almıyorsunuzdur artık," dedim. Saat dört civarlarında artık yorgunluğumun en üst seviyelerinde dolanırken Youtube'da bulduğum "FY OFİSİNİ GEZİYORUZ" isimli stajyer videosuna teşekkür ettim.

"Size dair pek çok şey düşünmüş olabilirim ama hafife almak, bunların arasında asla olmadı."

Ufak, kare masada eriyip gitmemek için kahve fincanımı elime aldım. Utandığımı tekrardan gizlemeye çalışıyordum. Normalde içtiğimden biraz daha hızlı içerek kendimi meşgul etmeye çalıştım.  Serhat Beyin yanındayken ya kendimi hep sınanıyormuş gibi, ya da utandırılıyormuş gibi hissediyordum. İki karmaşık duygunun içerisinde gidip gelen günümün daha nasıl devam edeceğini tahmin bile edemiyordum. Verecek bir cevabım var mıydı peki buna? Ne diyebilirdim ki utanmaktan başka?

Telefonumun zil sesi bir cankurtaran gibi çantamın içinden çınlamaya başladı.

Fincanı tabağına bıraktığım gibi çantamın ön gözünden telefonumu çıkarttım. Begüm arıyordu. 

Begüm, sen birtanesin.

"Kusura bakmayın, açmam gerekiyor."

"Tabii, önemli değil."

Sandalyemi geriye itip ayağa kalktım. "Günaydın Begüm Hanım," diyerek oturduğumuz masadan uzaklaşmaya başladım.

"Begüm Hanım mı? Ne içtin sabah sabah?"

Tüm apronun gözüktüğü yüksek camlı duvara yürüdüm. Arkama bakıp Serhat Bey'in duyamayacağı bir mesafede olduğumdan emin oldum.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
FYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin