Ben Seren Eraslan.
Aslında çok kısa bir zaman öncesine kadar umut dolu, hayattan keyif almayı seven, arkadaşlarıyla gidilmedik gezilmedik yer bırakmayan biriydim. İç mimarlığın estetik yönünü hayatımın her köşesine yansıtan bir öğrenci oldum hep. Bölümü severek seçtim, büyük bir ilgiyle okudum. Sonra mezun oldum. Çevremdekiler hayatlarına bir şekilde devam ettiler, büyüdüler. Bense yerimde saydım.
Kimseyi suçlamak hakkım değil, herkes güçlü kaldığı kadar hayatta. Bunu bilebilecek kadar olgunluğa çok şükür ki sahibim. Yine de düşüncelerime musallat olan hayal kırıklıklarım haftalarca, aylarca kovaladı beni. Peşimi bırakmadı endişe. Kendime güvenimi kaybettim. Kim olduğumu unuttum. Başkalaştım. İnsan kaybederim sandım ama şanslıydım, canımdan çok sevdiğim iki en yakınım Begüm ve Eren, benden vazgeçmediler. Toparlamaya çalıştılar. İyi gün dostu oldukları gibi kötü günlerimde de benimle kalacaklarını kanıtladılar. Bir de Kuçi var, Eren'in köpeği. Bakıldığı zaman mutlu aile tablosu gibiyiz esasında, birbirini her şeyden çok seven sıkı dostlar... Hayata yeniden tutunamamam için hiçbir sebep yoktu, öyle değil mi? İşte! O anda devreye benim güven problemlerim girmeye başladı. Aldatıldığımın bıraktığı yaralar iyileşmiş olsa da zamanla yerlerini farklı sakatlıklara bıraktılar:
Özgüven eksikliği, depresyon, kimse tarafından saygıyı hak etmediğimin düşüncesi...
Hissettiğim şeylerin abartılı olduğunun ben de bilincindeydim. Düzeltmek için elimden gelen çabayı sarf ettim. Yardım aldım. Panik ataklarım için bir tedavi sürecine başladım. İşe de yaradı. Yeniden iyi gidiyor gibiydi bazı şeyler. Sonra işsizlik patladı.
Günümüz Türkiye'sinde iş bulmak... Hem de okulları bitirdikten, en iyi yerlerde staj yaptıktan sonra! Etrafımdaki herkes yavaş yavaş kendi hayatını düzene sokmuşken onların yanlarında çocuk gibi hissetmek beni tüketti. Cevapsız mülakatlar, mail'ler, "biz size döneriz"ler bitmek bilmedi. Yıllardır uğraştığım ve uykularımı feda ettiğim eğitim hayatımın tamamen boşuna olduğu kanısına vardım. Umudu yitirdim. Saçmalamaya başladım. Kendimi bıraktım.
Sonra çok beklenmedik, güzel, sihirli bir şey oldu.
Serhat Bolat hayatıma girdi. İnanmayı yitirdiğim ne varsa elimden tutup bana bir bir tersini kanıtlayacağına yemin etmiş gibiydi. Güldüğünde bana hediye ettiği gamzeleri beni kendisine karşı basit bir iş arkadaşlığından çok daha fazlasını düşünmeye, hissetmeye itti. Onunla tanıştığım günden beri artık aynaya bakmaktan kaçmıyordum. Kendimi tanıyabiliyordum. Kim olduğumu artık hatırlıyordum. Yeniden gülmeye, kahkaha atmaya, bir şeylerle ilgilenmeye başlamıştım. Her şey çok güzeldi. Kitaplarda okuduğum, filmlerde izlediğim her şeye sahip olabileceğimi görmüştüm. Bu yeni tablo bana umut vaadediyordu. Kendi kıymetimin bilindiği, zekamın takdir edildiği ve maaşı gerçekten fazla iyi olan mükemmel bir işim vardı. Sık sık seyahat ediyor ve iç mimarlık disiplininin bana kattığı bilgiler ile kendi muhakememi harmanlayabiliyordum. İnsanlar beni yaptığım işlerin elde ettiği başarılarla tanımaya başlamıştı.
Öte yandan işin getirdiği romantizm ise paha biçilemezdi. Kaçınılamazdı. Böylesine kualifiye bir erkek tarafından arzulanıyor olduğumu bilmek özgüvenimi tatmin ediyordu. Yavaş yavaş toparlamaya başladığım medeni cesaretimi, cüretkarlığımı ve özgüvenimi pekiştiriyordu. Bunun herhangi bir erkek tarafından beğenilmekten çok daha fazlası olduğunu biliyordum. Olay, benim de ölesiye hoşlandığım "o kişi" tarafından karşılıklı olarak beğeniliyor olmamdı bana iyi gelen.
İşte, tüm bunları ve çok daha fazlasını hesapladığımda, artık her şeyin karşılığını alabiliyor olduğumu gördüm. İlgimin karşılığını Serhat Bolat bana bakışıyla, yakın davranışlarıyla ve sözleriyle gösteriyordu. Paylaştığımız her şey çok özeldi ve her şeyin daha çok başındaydık. Flörtün en tatlı dönemleri, yaşımızın ve birlikte yaptığımız işin getirdiği olgunluk da olaya bambaşka bir erotizm, liriklik, sapyoseksüel yan katıyordu. Biraz yorucu bir iş olsa da aldığım maaş ve işyerinde kazanmaya başladığım saygınlık ise emek ve yeteneklerimin karşılığını aldığımı kanıtlıyordu. En yakın arkadaşlarımın bir evlilik teklifi ile hayatlarını birleştirme kararı alacak olmaları beni çok mutlu ediyordu. Her şey yerli yerinde gibiydi. Taşlar oturuyordu. Nefes alabiliyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FY
Novela JuvenilNew York, Londra ve İstanbul'un yükselen gayrimenkul lideri Serhat Bolat, Kendisine gelen iş teklifi ile ne yapacağını bilemeyen zeki ve güzel Seren Eraslan, Tesadüflerin, akıl almaz başarıların ve beklenmedik bir maceranın içinde kendimizi bulacağı...