1| "Siz bir hiçsiniz."

1.6K 112 57
                                    

SEUL/INCHEON HAVALİMANI, 02.07.2020

Havaalanının içine girmeden önce hissettiğim ilk şey havanın çok soğuk oluşuydu. Kore’nin soğuğunu biraz unuttuğumu düşünüyordum. İçeriye girdiğimde ise çoğu şeyi unuttuğumu.

Etrafıma bakınmak, sadece olmayan moralimi daha çok bozmama neden oldu. Bu yüzden gözlerimi, uçaktan inecek yakınlarını karşılamak için bekleyen insan topluluğundan çekip şapkamı biraz daha indirerek ısınmaya çalıştım.

Yalnızdım. Belki yalnız gitmemiştim ama büyük bir yalnızlıkla dönmüştüm buraya.

Yeniden dışarı çıkıp tamamen Kore’de hissettirecek insanların arasından sıyrıldığımda, köşede bekleyen boş taksilerden birisine binip, gelmeden önce ayarladığım otele gitmek üzere adresi verdim.

Kulaklıklarım kulağımdaydı. Çalan şarkı yüksek sesli olmasına rağmen duymakta biraz sıkıntı çekiyordum. Gözlerim biraz doluydu, camdan dışarı bakarken izlediğim yollar neden oluyordu buna. Eski günler, Kore’ye dair anılar, geçmiş...

Gülümsemeye çalıştım. Buraya mutlu olmak için dönmüştüm. En önemlisi büyümüştüm. Benimle beraber düşüncelerim de büyümüştü.

Gecenin bir yarısı kalkan uçağıma binerken yirmi bir yaşında küçük bir erkek çocuğu gibi hissediyordum, şimdiyse yirmi beş yaşında olgun olmaya zorlanmış bir genç. Bu yüzden olsa gerek bir takside ağlamayı kendime yakıştıramıyordum. Ya da belki de ağlamayı kendime yakıştıramıyordum.

Yol beklediğimden daha uzun sürdü. Taksi şoförü düşüncelerimi bölüp geldiğimizi söylediğinde yarım saati çoktan geride bırakmıştık. Bu yüzden ücret de aynı şekilde çok tutmuştu.

Kulaklıklarımı aceleyle çıkartıp çantama sokmaya çalışırken kapıyı açmaya çalıştım. Saniyeler içinde dışarıya çıkmış, arabanın arkasında bagaja eğilmiş şoförün yanında duruyordum. Çok da ağır olmayan çantamı bir çırpıda çıkartıp ayaklarımın ucuna bıraktığında “Teşekkür ederim.” diyerek ufak bir gülümsemede bulundum.

Başıyla kısa bir selam verip “Rica ederim.” dedi ve daha fazla diyalog da bulunmamıza müsaade etmeden bagajı kapatarak arabanın etrafını dolandı. Araba gidene kadar olduğum yerde, bavulumun dibinde durdum. Sanırım biraz da nerede olduğumu algılamaya, alışmaya çalışıyordum.

Temiz havayı son kez soluyup bavulumu alıp arkama döndüğümde bu sefer yüksek otele bakmış ve zar zor yürümeye başlamıştım. Döner kapı yavaştı. Tamamen otele girdiğimde ise lobi o kadar da kalabalık değildi. Bu yüzden resepsiyondaki işlemleri halletmem uzun sürmedi. Valizimi alan adam hızla yanımdan uzaklaştı ve oda numaramı söyleyen kadın nazik bir şekilde kartımı bana uzattı.

Bir şekilde odama ulaşmayı başardığımda vakit kaybetmek yerine eşyalarımı büyük bir özenle yerleştirmiş, bu sırada odaya yemek istemiştim. Eşyalarım çok olmadığı için işim de uzun sürmedi. Yemeğimi bitiremeyeceğimi anladığımda, yarıda bırakarak büyük bir ihtiyaçla sıcak bir duş almak için odaya ilk girdiğimde kısaca göz attığım banyoya girdim.

Sonunda bornozumla yatağıma oturduğumda duvardaki saat gözüme çarptı.

“İki,” dedim öğleden sonrayı gösteren saate bakarak. “Hala epey vaktim var.”

Yarına ertelemeyi düşündüğüm işi şimdi halletme fikri geçti aklımdan lakin yemek yemenin verdiği ağırlık, duşun gevşettiği vücudum ve uçaktan inmenin verdiği ruhsal yorgunluk daha ağır bastı. Kendimi arkaya atıp yatağa tamamen uzattığımda gözlerimi kapatıp derin bir uykuya dalmaya çalıştım. Kabuslarımın bana rahat vermeyeceğini biliyordum ama yine de denedim.

salir : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin