Bölüm iki: O gün ilk buluşmamız, aynı zamanda ilk defa yanaklarımın hiç olmadığı kadar kızardığını hissettiğim gündü.
24.08.2009
Cuma öğleden sonra.Bugün önemli bir gündü, yani benim için. Felix'e bugün en sevdiğim kahveci de yayınlayacağım kitabı gösterecektim. Ben bunu ilk buluşma olarak kabul etsem de öyle değildi, biliyordum. Onun hislerini bilmiyordum, kendi hislerinden bile daha tam emin değildim. Bu yüzden ona ne zaman açılacaktım hiçbir fikrim yoktu.
Ona karşı bir şeyler hissettiğimi -az da olsa- anladığım da ilkten korkmuştum, çünkü kızlardan hoşlanıyor olabilir ve daha kötüsü homofobik olabilirdi. Ama tanıştıktan bir hafta sonra onunda eşcinsel olduğunu öğrendim. Buna hem sevinmiş hem de heyecanlamıştım, sebepsiz bir şekilde.
Saat öğleden sonra bir de buluşacaktık. Heyecanımı yatıştırmak için içimden derin nefesler almaya başladım, buluşmaya daha bir buçuk saat daha vardı. Hazırlanmaya başladım çünkü biliyordum heyecanlı olduğum zamanlar elim ayağıma karışır, bazen de uyuşukluk yapardım. Bunların hiçbirinin gerçekleşmesini istemediğimden önceden hazırlanmak istedim. Bugün tam zamanında olacaktım, kendime söz verdim.
Üzerime giydiğim beyaz bol bir bluz, altına çok sevdiğim mavi kotumu ve siyah deri ceketimi giymiştim. Ayakkabı olarak en sevdiğim siyah converselerimi giymiş, büyüleyici -tabii bana göre- kokusu olan parfümünden sıkmıştım. Siyah saçlarımı taramış, kahküllerimi düzeltmiştim. Kendime bakınca gülümsemiş ve gözlerim dikişli olan çeneme kaymıştı. Açıkçası kapatma ihtiyacı duymamıştım, zaten çok belli de olmuyordu.
Tam evden çıkıyordum ki aklıma özel günlerde kullandığım siyah, şık saatim geldi. Hemen odama gidip çekmecemdeki kutuyu açmış içinden saati alıp koluma takmıştım. Kutuyu yerine koyma zahmetine girmeden bir çırpıda evden çıkmıştım. Otobüs durağına gitmiş, yaklaşık beş dakika kadar otobüsün gelmesini beklemiştim.
Otobüs gelmiş ve hemen oturmuştum. Neyseki yer vardı. Geç kalmaktan korkuyordum. Normalde geç kalmayı pek takmayan ben neden şimdi takıyordum kafama? Felix'e karşı bir şeyler hissettiğimi biliyordum hatta onunla her konuştuğum anda kalp atışlarım hızlanıyor, nefes alış-verişlerim düzensizleşiyor ayrıca kekeliyordum. Tüm imajım bir dakikadan daha az bir sürede toz olup uçuyordu onun karşısında.
Sıkıntıyla oflamış saate bakmıştım. Yetişecektim, on beş dakikaya orada olurdum tahminen. Buna sevinen ben, omzumdan asılı olan çantamı kucağıma almış, her şey çantamın içerisinde mi diye bakınıyordum. Korktuğum başıma gelmemiş, her şey çantamdaydı. Neşem yerine gelmiş fakat heyecanım hâlâ zirvedeydi.
İneceğim yerde inip bir dakika kadar yürüdüm, geç kalmamıştım. Önünde durduğum bu kafe minik ama bir o kadar da hoştu.
Burası arkadaşım Hyunjin'i kafesiydi. Annesi, kendisi ve tatlı -ayrıca benden iki yaş küçük- olan sevgilisi Jeongin ile beraber bu kafeyi işletiyorlardı.Kafeye adımımı atmış bizimkilere selam vermiştim. Her zamanki yerime oturmuş, Hyunjin yanıma gelmişti. "Hoşgeldin kardeşim de bu ne kılık kıyafet? Deri ceketini asla kirletmek istemez giymezdin, ne oldu da giydin?" Yine boş yapmıştı, ona karşıma geçmesini söyleyip yaşadığım olayları kısaca anlatmıştım, artık Felix'den hoşlandığımı o da biliyordu. "Şimdi Felix'i mi bekliyorsun?" başımı sallamıştım. "Felix'e üzüldüm senin gibi bir inatçı, huysuz birisiyle buluşuyor haha." kısa kahkahasını durduran benim sinirli bakışlarım olmuştu. "Sensin inatçı, pislik seni(!)" bunu söylerken sırıtmıştım ve gülmeye başlamıştık. "Ee ne alırsın, klasik içeceğin americano'dan getireyim mi?" "Hayır Jinnie, Felix gelince siparişi alırsın." başını sallamış ve sevgilisinin yanına gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hislerimi sana armağan etmek isterdim, changlix.
Hayran Kurgusana armağan ettiğim bu kitap yolunu bulamazsa, yanında kalsın. biliyorum ki yazdığım her bir satırı okuyamayacaksın ama hissedeceksin, aynı benim seni her salise de hissettiğim gibi. ━ seo changbin & lee felix.