Gözlerime hücum eden ışıkla gözlerimi araladım. Sabahın önceden bana huzur verdiği ışığı, şimdi hiç bir şey ifade etmiyordu. Ruhsuzum, evet ruhsuzlaştım. Uzaklaşıyor ruhum bedenimden. Tıpkı bir şehiri terkeden kuş gibi... gözyaşların yuvalarından uzaklaştığı gibi...
Gece hiç uyuyamamıştım. Kabus görüyordum. O pis sapığı o ığrenç yaratığı gördüm dokunuyordu bana.
psikolojim bitik halde. Susmamaliyım anneme anlatmalıyım yaşadıklarımı, hem akıl verir bana. Bir gün bana yapan yarın bir başkasına yapar.Oturmak için yorganı üzerimden çekip komidinin üstünden sürahiyi ve Dolunay'ın bana hediye ettiği kupa bardağı elime aldım, bardağa su koydum. Bardağı dudaklarımın arasına götürdüm ve bir dikişte hepsini içtim. Sanki bir yanardağın içine düşmüşüm sonra biri beni ışık hızıyla kutuplarda bir buzun üstünde oturtmuş gibi hissediyordum kendimi. Bir sıcak bir soğuk...
Bardağı ve sürahiyi komidinin üstündeki mumlarımın yanına bıraktım. Cenin pozisyonuna geçip yorganı üzerime çektim. Kafamıda yorganın içine soktum. O şekilde sadece üç saniye dayanabildim. Kafamdan sıyırdım yorganı. Hayır anlamıyorum, filmlerde nasıl dayanabiliyorlar. Nefes alamaz bir kere insan. Bu sefer yorganı karnıma kadar çektim. Ve o geceyi düşünmemek için zihnimde kovaladım çirkinlikleri. Nedense aklıma Uzay gelmişti. Onu düşündüm
Uzay gözlerini,
Gülüşünü,
Gülerken gözünün yanındaki çizikleri,
Ellerini...
Onu düşünürken neden ellerim terliyor, neden içim kıpır kıpır oluyor, neden kalp atışım hızlanıyor? Ney bu, hangi duygu?
Aşk mı?
Hayır aşk olamaz. Hemen aşık olmuş olamam, daha yeni tanıştık. Lakin önceden tanışmışız gibi geliyor bana.O sıra telefonumun sesini duydum.
Komidinin üzerinden telefonu alıp kimin aradığına baktım
"CİVCİVİMM" Eylül arıyordu, telefonu açıp kulağıma koydum."Günaydın" Sesi durgun geliyordu. Normalde sabah konuştuğumuzda sesi şen şakrak gibiydi ve civciv gibi cıklardı.
"Günaydın da noldu sana sesin durgun geliyor." Dedim endişeli bir sesle
"Konu annem, ya nediyeceğim her zamanki gittiğimiz kafeye gidelim mi bugün?"
"Tamam gidelim. Sen kızlara haber ver. Benimde anlatmam gereken bir konu var." Kızlara anlatmaya karar verdim, öğrenmeleri lazım
"Tamamdır öğlen bir gibi görüşürüz"
"Görüşürüz" Deyip telefonu kulağımdan çekip aramayı sonlandırdım. Uzay'la mesajlaşmalarımız belirdi ekranda.
Baştan başlayıp okumaya başladım.
Bana değer veriyor, saçlarını kurut demişti ama ben kurutmamıştım. Dokuz yaşımadan beri havlu bile sürmedim saçlarıma, doğal yoldan kurumasını severim. Annem bu konuya hiç razı olmamış görülsede hiç bir şey söylemez.Telefonumdaki rehbere girip Uzay'ın ismini Uzay Gözlü Adam diye düzelttim. Sonra telefonu kapattım, bir şey unutmuştum saate bakmak. Saat dokuz buçuktu daha vardı kızlarla buluşmamıza. Unutmayayım diye buluşmamızda bir buçuk saat önceden alarm kurdum. Bugün pazardı, yarın okul vardı. Aslında yarın okula gitmek istemiyorum ama malum sınav var, karneler yaklaşıyor ve yarın ikinci yazılılar başlıyor. Allah'tan derslerim birazda olsa iyi, zorluk çekmem yani.
Çalışma masasının üstündeki kimya kitabımı alıp test çözmeye başladım. Ders çalışalı yarım saat olmuştu ve ben sadece yirmi altı soru çözmüştüm. Kitabı, test kitaplarının yanına yerleştirdim.
Yataktan çıkıp odamın kapısını açtım ve koridorun sonundaki banyoya yol aldım. İşlerimi halledip mutfağa annemin yanına geçecektim ki telefonumun zil sesini duydum. Odaya girip telefonu elime aldım arayan "SERKAN" telefonu açıp kulağıma koydum ve Serkan'ın sesi duyuldu bile
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ HAYKIRIŞLARIM
ChickLit"Balonlarım vardı benim, içine hayallerimi, umutlarımı koyup gökyüzüne saldığım balonlarım. Ellerimden kayıverdiler, üzülmedim. Güvendiğim yere gidiyorlardı çünkü. bulutların ardına, Uzay'a... Balonlarım patlamıştır şimdi fakat hayallerim ve umutlar...