4 YIL ÖNCEGenç kadın, akşam saatlerinde çalan telefonla sıcacık yatağından çıkıp ayaklarını sürüyerek telefona gitti. Kızını okul kampına yollamadan önce, sorumlu öğretmenden aldığı numaraydı ekrandaki. Kaşlarını çattı ve gözü saate kaydı. İster istemez ' Bu saatte aradığına göre bir şey olmuş olmalı' düşüncesiyle bir an panikledi, telefonu yanıtlayarak kulağına götürdü.
"Göksu Hanım?" Hissettiği telaş sesine yansıyordu. Öğretmenin sakin sesini duydu hattın ucundan, " Merhaba Sibel Hanım, bu saatte aradım kusura bakmayın. Iraz'ın ateşi biraz yükseldi onu haber vermek için rahatsız etmiştim. Lütfen telaşlanmayın. Acaba gelip onu alabilme ihtimaliniz var mı diye soracaktım? Kamp otobüsümüz biraz arıza çıkardı da."
Öğretmen dinç ve sakin konuşuyordu ama kadını rahatlatmaya yetmedi. "Ne kadar yüksek?" diye sordu. Göksu Hanım, panik yaratmamak adına rahat tavrını korumaya özen gösteriyordu; " Büyütülecek bir şey değil ancak burada kalırsa yükselebilir. "
Kadın dalgınca kafasını salladı, öğretmenin onu görmediğini hatırlayınca "Pekala, yarım saate orda olurum" dedi camdan dışarıya, kar yağışına bakarken. "Haber verdiğiniz için teşekkürler."
Öğretmenin ricasının ardından telefonu kapadı ve hızlı adımlarla yatak odasına ilerledi. Yine aynı hızla üzerindekilerden kurtulup kot pantolonunu, kazağını ve montunu üstüne geçirdi, arabanın anahtarlarını da alıp dışarı çıktı.
Kar bastırmıştı, çocuklar kamptaydı, birde üstüne üstlük kamp otobüsü arızalanmıştı. Bunlar da yetmezmiş gibi biricik kızı ateşlenmişti. 'Olacak iş değil' diye düşünen genç kadın, kaşlarını çatarak garaja ilerleyen yolda kollarını bedenine sardı. Tipi bastırdığında fırtınanın sesini binanın duvarlarında seyrek de olsa duyabiliyordu. En başından beri bu havada onu göndermemesi gerektiğini biliyordu. Saçmaydı da kışın bu ayında kamp yapmak. Ancak her şeyden çok sevdiği kızının ısrarlarına daha fazla dayanamayıp izin vermişti. Lise'den mezun olacaktı, arkadaşlarıyla birlikte keyifli geçirebileceği son etkinlik olduğunu göz önünde bulundurarak bir şey diyememişti ancak tekrar haklı çıkmıştı.
Arabaya bindiği an motoru çalıştırdı ve garajdan hızlıca çıktı. Kendine sürekli telaş yapmaması gerektiğini, sadece ateşi çıktığını söyleyip duruyordu. Kızı Iraz'ın bağışıklığı bebekliğinden beri düşüktü, en ufak bir soğuk algınlığı bile sıkı tedbir alınmadığında zatüreye dönebiliyordu, daha önce başlarına gelmişti. Hafif hafif ateş yükselmeleriyle başlayan rahatsızlığı, onu haftalarca hastanede süründürecek boyuta ulaşabiliyordu. Bu yüzden, bir kez daha kızdı kendine ve Iraz'a. Dikkatsiz davranmamaları gerekirdi. Acaba diğer çocuklar içinde de bu durumda olan var mıydı, belki de salgın vardı, hastalanan başkası varsa onların ailelerine de haber vermişler miydi?
Yolların buzlu olmasına, lastiklerde zincir olmamasına rağmen, kızının geçen sene ateşi yükseldiğinde hastaneye yattığı sahneler aklına geldiğinde hızını biraz daha arttırdı. Ormanlık alana giren patikaya saptığında yavaşlamaya çalıştı ancak yerler buz tuttuğundan bu hareket, aracın kontrolünü daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramadı.
'Pekala' diyordu kendi kendine. 'Sakin ol ve yola odaklan. ' Elleri direksiyonu biraz daha sıkı kavradı. Bir süre daha yol aldıktan sonra aklı, iş toplantısından hava şartları yüzünden dönememiş kocasına gitti. Onlar da yolda kalmışlardı.
Ne kadar uğraşsa da geçtikleri kış yaşadıkları hastalık vakaları aklına gelmeye devam ettikçe paniğe kapılıyordu. Kızına hemen ulaşmalıydı. Tek kız çocuğu olan, her şeyi kızının ateşi daha fazla çıkmamalıydı, hasta olmasını istemiyordu. Bir de oğlu vardı ancak ne kadar itiraf edemese de Iraz'ın ondaki yeri apayrıydı. Üstelik Iraz tekrar hastalanırsa bunun kendi suçu olduğunu düşündü; en baştan izin vermemeliydi o kampa gitmesine. Gaza biraz daha yüklenmek için ayağı pedala gittiğinde önüne fırlayan hayvanı yeni fark etti.
Gözleri irileşirken hemen frene basmaya çalıştığında durumu daha da kötüleştirdiğinin farkında değildi. Buzlu yolda arabanın hakimiyetini kaybederken zavallı köpeğe çarpmamak için ani bir manevra daha yaptı ve sert bir şekilde yolun kenarındaki ağaçlardan birine çarptı.
Göğsünü ezen ve kaburga kemiklerini kıran direksiyon yüzünden nefes alamazken dehşet içindeydi. Çığlık atamıyor, oksijeni içine çekemiyordu. Gözünden bir damla düşerken, bilincini tamamen yitirmeden önce aşık olduğu kocasının, biricik oğlunun ve .her şeyden çok sevdiği kızının görüntüleri geçiyordu aklından. Atılan kahkahalar, bağırışlar, sarılmalar, edilen kavgalar... Yıllara yaydıkları ömürlerinin her dakikasını tek bir anda, tekrar yaşadı. Ölüme yavaş yavaş teslim olurken hissettiği acı ezilen kaburgalarından ya da soğuktan kaynaklanmıyordu. Fiziksel acıya karşı hissizleşmişti o an, zaten biliyordu; bu son dakikalarından sonra, bedeninin ebediyen dışarıdaki hava kadar soğuk olacağını. Esas acı veren de buydu. Son bir çırpınışla nefes almaya çalışırken öldüğünü biliyor, geride bıraktıklarını düşünerek can veriyordu.
Bir anda yok oldu görüntüler ve bir daha açılmamak üzere kapandı o gök mavisi gözler...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKÛM
Fiksi RemajaGeceyi delip geçen, kulakları parçalayan tiz bir çığlık duyuldu. Bilinçaltından gelen seslerdi bunlar. Durdu. Koşmaktan nefesi tükenmişti. Gözlerinin önünde anıları tekrar canlanınca dizlerinin üzerine çöktü ve öne doğru eğilip öğürdü. Bir şey çıkmı...