Kolumu yataktan dışarı çıkarıp alarmı duvara fırlatmamak için kendimi zor tutuyordum. Her gün, sabahın ayazına böyle uyanmak zorunda kalmaktan bıkıp usanmıştım artık. Cızırdayan alarm sesindense annemin o tatlı sesini tercih ederdim.
Sinirle yorganı üzerimden fırlattım, çıplak ayaklarımı yere tam değdirmeden uzanıp alarmın kapatma düğmesine bastım ve avcumun içiyle yüzümü sıvazlayarak kendime gelmeye çalıştım. Kendimi akşamdan kalma hissediyordum. Dün ne yaptığımızı, nelerden konuşulduğunu, Yağız'ın gelişini, Beril'in ona yakınlaşmaya çalışmasını ve Yağız'dan istediğini alamayınca barda gözüne kestirdiği barmenin yanına gidişini hayal meyal hatırlıyordum.
Sarhoş olacak kadar içmemiştim ama kafam dumanlıydı ve berbat bitkin haldeydim. Başım ve midem ağrıyordu; alkolden dolayı değil, kendime verdiğim sözü yine tutmadığımdandı. 'Annen, onun ardından böyle mi yapmanı isterdi?' diyen, 'vicdan' dediğimiz o gereksiz kısmı susturmuştum.
Gece yine her zamanki gibi geçmişti; gülüşmüş, eğlenmiş, içmiş ve dans etmiştik. Sürekli aynı şeyleri tekrar etmekten ne zevk alıyorlardı bilmiyordum. Sadece eğleniyormuş gibi gözükmeliydim, böylece arkadaşlarım da bana acımayı bırakıp kendi hayatlarına devam edebileceklerdi.
Üzerinden dört yıl geçmişti, artık unutmalıydım. Beni asıl kaygılandıran, üzen şey de buydu işte, unutmak. Anneme dair her şey, yüzü, sesi, yemeklerinin tadı, ellerinin zarifliği, saçlarının yumuşaklığı, yavaş yavaş siliniyordu. Bedeni çoktan çürümüş olmalıydı ve ben ruhunun da çürümesini istemiyordum. Tabi ruhu nerede, hala var mı, onları bilmiyordum.
Olmamasını diliyordum ama hiçbir şeyin yoktan var olmadığı gibi vardan da yok olmadığına inandığımdan mutlaka bir yerlerde olmalı, diye düşünüyordum. İyi bir yerde olduğunu hayal ediyordum.
Babamın dediği gibi yok olmadığına inanıyordum. Sadece farklı bir boyuttaydı, problem bu boyutun ne olduğunu bilmememdi.
Esneyip ayaklarımı sürüye sürüye banyoya girdim. Gözlerimin altı çökmüş, hafif de olsa mor halkalar oluşmaya başlamıştı. Biraz kapatıcıyla göze batmayacak şekile getiribeliridi.
Üzerimdeki sigara ve alkol kokan kıyafetlerden kurtulmak ve duşa girmek istiyordum. Tek ihtiyacım sıcak bir duştu.
Duştan çıkıp üzerimi giyindim. İki katlı evin alt katına inen merdivenlere yöneldim. Sözde Babam sayılacak o herif yine ve yine yoktu. Yokluğuna şaşırmıyordum, sevgili karıcığıyla eğlenceli ve tiksindirici bir gece geçirdiğinden emindim.
Dün akşam kullanmadan önce Caner aramış arkadaşında kalacağını haber vermişti ben de bunu üzerine evdeki hizmetlileri yollamıştım. Bu evi o adamın parasıyla Ekinle beraber satın almıştık. Caner benim, benden dört yaş küçük kardeşimdi ve o da bizimle beraber kalıyordu, tabi genelde arkadaşlarındaydı. O arkadaşlarının kim olduklarına dair bir fikrim yoktu ama ona annelik taslamadığımdan ve merak da etmediğimden kurcalamıyordum.
Koca delikanlıydı, istediğini yapabilirdi ve ben onun annesi değildim bu yüzden karışmıyordum pis işlerine. O da bana aynı şekildeydi. Birbirimize öyle aman aman sevgi beslemiyorduk, annem yaşarken de bu böyleydi, birbirimize bulaşmazdık ama abla-kardeş ilişkimiz de yoktu. Annem öldüğünde ve babam sapıttığında Caner küçük olmasa da benim kadar olgun ya da büyük değildi ve istenmeyişi, tramvayı benden daha zor sindirmiş ve atlatmıştı.
Beni bu kadar etkiliyorsa o ne yaşamıştı tahmin bile edemiyordum, ne isterse yapmasına izim vermem bu sebeptendi biraz da. Para boldu nasılsa. İkimiz için biz, ara ara evde birbirimizi gören gölgelerdik. Çok farklı hayatlarımız vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKÛM
أدب المراهقينGeceyi delip geçen, kulakları parçalayan tiz bir çığlık duyuldu. Bilinçaltından gelen seslerdi bunlar. Durdu. Koşmaktan nefesi tükenmişti. Gözlerinin önünde anıları tekrar canlanınca dizlerinin üzerine çöktü ve öne doğru eğilip öğürdü. Bir şey çıkmı...