• 1. Bölüm • ANILAR •

140 7 1
                                    


   Anlar vardı. Hissizleştiğim, istesem de hissemediğim zamanlar. Sıcak suyun etkisiyle buhar olmuş aynadaki yansımama bakarken de bu anlardan birini yaşıyordum. Saatler önce annemin mezarını ziyarete gitmiştim, eve nasıl döndüğümü hatırlamıyordum. Gelir gelmez kendimi duşa atmıştım. Ne zaman içimdeki sıkıntı dayanılmaz noktaya gelse bunu yapıyor; sıcak suyun bedenimden süzülerek kaslarımı gevşetmesine izin veriyordum. Ancak artık sıcacık duşun yetmediği zamanlar sıklaşıyordu.

Mezarlık beni tahmin ettiğimden fazla etkiliyordu. Aynadaki yansımadan görülen mavi gözlerin etrafını kırmızı-mor halkalar çevirmişti, dudaklarım çatlak ve yüzüm renksizdi. Kelimenin gerçek anlamıyla berbat, tükenmiş görünüyordum. Günlerdir uyuyamıyor, uyuduğumda neredeyse delirtecek kabuslar görüyordum. Antidepresan ilaçlarını kullanmayı bırakınca, doğal olarak tekrar baş göstermiş uyku problemi. 

Gözlerimin altında oluşmuş kızarıklıklar ve şişlikler, bütün duş süresi boyunca hıçkırarak ağladığımdan mıydı yoksa dün ikinci kez aldığım uyuşturucunun etkisinden miydi bilemiyordum. Zayıf bir bünyem vardı; çok çabuk hastalanıyor, zor iyileşiyordum. Üstelik dozunu biraz fazla kaçırdığımdan, damarlarımda dolaşan zehir etkisini çoktan göstermeye başlamıştı.

İlk kullanışımda, bir daha kullanmayacağımı söylemiştim kendi kendime. Girdiğim yoldan emin değildim, düne kadar. İlk dozdan aşağı yukarı 43 saat sonra, barda tanıştığım çocuk sayesinde ikinci dozu da almış, kendime verdiğim ve aslında en başından beri tutmayacağımı bildiğim sözü çiğnemiştim. 

Dün doğum günümdü ve ailem yerine koyduğum arkadaşlarım ne kadar istemesem de, kendi tarzlarında kutlama düzenlemişlerdi. En azından süsler, mumlar, pastalar, misafirler, hediyeler gibi saçma sapan şeyler yoktu. Bizim kutlamadan anladığımız, bar tabureleri üstünde, yüksek sesli müzik, ağır içkiler, sigaralar eşliğinde kafayı bulup sabahında birimizin evinde akşamdan kalma halde uyanmaktı.

Arkadaşlarım doğum günümü benim yerime kutlarken ben yas tutmaya devam etmiştim. Ertesi gün annemin ölüm yıl dönümüydü, dolayısıyla neşeli olmamı kimse beklemiyordu. Zaten artık alışmışlardı içime kapanık halime. Sessizce bir köşede oturmuş içkimi ağır ağır yudumluyor, gelen tebriklere kafamı sallayarak teşekkür ediyordum. Ta ki Ekin'le Tuana, tanımadığım bir çocuğu kolundan tutmuş getirene ve yanıma oturtup 'tanışın' diyene kadar.

Onların bu hareketine gözlerimi devirsem de karşıma oturtulan insanı tersleyecek değildim. Konuşmaya başladığında uzun soluklu olmasa da cevap veriyordum. 

"Sanırım şimdi tanışmamız ve çok eğlenceli vakit geçiriyormuş gibi yapmamız lazım." dedi yanıma zorla oturtulan çocuk. Yine de bunu söylerken halinden çok da rahatsız durmuyordu. Duygusuzca omuz silktim. "Eğlence anlayışın konuşup gülüşmek mi? " Muzipçe sırıttı. Sırıtışı itici değildi, yakışıklı bir çocuk olduğundan yakışıyordu;  mavi gözlerinin etrafı kısılıyor, çizgi çizgi oluyordu. Kirpiklerinin altı hafifçe morarmıştı, barın loş ışıkları altında daha da belliydi. Ama esas, göz bebekleri ve titreyen elleri bas bas bağırıyordu bir şeyi:

Kullanıcı.

"Aslına bakarsan eğlence anlayışımı burada, sana göstermeyi çok isterdim ama üzgünüm, tipim değilsin." Bunları söylerken sırıtışını bozmamış, geriye doğru yaslanıp oturduğu yerde rahat bir pozisyon almıştı. Kasıntı biri gibi durmasa da öyle çok çekici diyebileceğim bir havası da yoktu. Yakışıklı olsa da karizması beni cezbetmemişti. Göz ucuyla yanımızdakilerin bizden apayrı takıldıklarını gördüm. Sadece ikimiz, sadece birbirimiz varmışız gibi davranıyorduk.

MAHKÛMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin