• 4. Bölüm • TEMELLER •

107 4 0
                                    

Bowling ve yemekten iki gün sonra "İnsanlara Hayatın Amacını Sorgulatacak Şeyler" yazmayı tamamlamıştım. Oyun günü tamamen her zamanki gibi bol espirili, eğlenceli ve samimi geçmişti. Yağız'ın soğuk kalabileceğini düşünmüştüm ama  aksine benden bile sıcak ve samimi davranmıştı. Kısaca normaldi.

Şimdiyse profesörün yazdığım 'şeyler'i okuması, beğenmesi ve bunu amfide sesli olarak dile getirmemi istemesi üzerine oturduğum yerden kalkarak kürsüye doğru ilerliyordum.

Küçük yaştan gelen sahne korkum içimde kıpırdanarak kendini göstermeye başlarken derin bir nefes aldım ve sakin kalmaya çalıştım. Topluluk önünde konuşamıyordum. Kalabalık ortamlarda hep geride durmayı, göze çarpmamayı tercih ediyordum ve sahneye çıkıp yazılı bir metni -kendi yazdığım metni- okumak bu tercihe ters bir durumdu.

Tekrar derin bir nefes aldım. Sesimi bulup elimde tuttuğum kağıda ara sıra bakarak konuşmaya başladım: " Yaşıyoruz. Ve yaşamaya devam ettiğimiz her saniye içerisinde birileri ölürken birileri yaşamaya devam ediyor. Bir ruhun bedenden ayrılması dakikaları bile almıyor. Kimi hayatlar gün ışığını bile göremeden anne karnında son bulurken, kimi hayatlar dünyayı, yaşamı tadıyor ve bu tadı az da olsa aldıktan sonra bitiyor. Hayat öyle bir şey ki tadını almaya çalıştığınızda, size kendinin bazen acı bazen tatlı yanını gösteriyor ve hayatın tadı, acısı ve tatlısı öyle büyük bir uyum içinde ki denge ve düzeni oluşturuyor, insanlara kendilerini insan gibi hissettiriyor. İnsan, duygu ve düşünceleriyle var olan bir varlık. Bizi yaşayan diğer varlıklardan ayıran özelliğimiz düşünmektir. Ve düşünceler duygular olmadan var olamaz. Bize yanlış ve doğru şeyler yaptıran dürtüler aslında duygulardır. Neşe, hüzün, sevinç, hayal kırıklığı, pişmanlık, dehşet ve ümit... Dugular olmazsa, bize duyguları yaşatacak durumlar olmazsa düşünmeye teşvik de meydana gelmez. "

Derin bir nefes aldım.

" Hayat karşımıza bir şeyler çıkartıyor ve iyi ya da kötü olan bu şeyleri, bize duygular yaşatan bu durumları elimizde tutabilmek, değiştirebilmek, çözüm üretebilmek veya  geliştirebilmek için düşünceler ortaya sunuyor ve çabalıyoruz. Her ne kadar şimdiki zaman için çalışıyor gibi görünsek de aslında tüm çabalarımız geleceğe. Asla geri kazanılamayacak tek şeyin zaman olduğunu bildiğimizden geçmişe takılı kalmaz, geçmişi değiştirmeye çalışmayız. Bütün isteğimiz bu geçmiş zamanda pişmanlık veren yaşadıklarımızı bir daha yaşamamak ve temkinli adımlar atabilmek için geleceğe düşüncelerimizle ışık tutarız , yolumuzu aydınlatırız. Aynı şeyler fark edilen bir olgunun geliştirilmesi, güzel ve ahlaki kavramların sürdürülmesi için de geçerlidir.

Peki bu temkinli adımları ne için atarız? Bu duygularla harmanlanmış hayatı hangi amaç uğruna yaşıyoruz?

Son derece gelişmiş anatomimizi, sadece yüzde onluk bir birimiyle bile büyük işler başardığımız beynimizi hedeflerimiz için kullanıyoruz. Varoluşumuz zayıf temellere bağlıdır ve bu temelleri güçlendirmek, dimdik ayakta tutabilmek ve ölene dek binayı baştan sona inşa edip bitirebilmek bizim elimizdedir. Binayı inşa etmek tek bir adıma bağlıdır: Varoluşsallık yüklü bu zayıf temelin ne olduğunu bulabilmek.

Gelecek için hangi amaça hizmet ettiğimizi, hangi hedef için yaşadığımızı bulduğumuz zaman bu hedefe tutunur, emeğimizle, terimizle ve çabalarımızla zor da olsa yapıyı inşa etmeye çalışırız. Kimilerimiz küçük bir kulübe olarak bırakırken kimilerimiz gökdelenler meydana getiririz.

Bir amaç uğruna çalışma geleceğin bizden istediği tek şeydir ve biz bu isteği yerine getirdiğimiz zaman gelecek, tüm insanlığa ve kişisel varlığımıza ödülünü verir. Küçük ya da büyük, iyi ya da kötü,  her ne olursa olsun ulaşılan hedefler sonuçsuz kalmıyor.

MAHKÛMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin